Gazi'ye rapor

Bugünün Türkiyesi, 1938 Türkiyesi'nden fersah fersah ilerdedir; "ne mânâda?" diyeceksiniz: "İlerleme" sözüyle kasdedilen her şey mânâsında ilerde.

Cumhuriyet, Atatürk'ün ölümünden sonra çok partili hayatı fiilen hayata geçirerek demokratik bir muhtevâ ve mukavemet kazandı. Bugünün gençleri Cumhuriyet denilince artık saltanat kâbusunu değil, temel hakların önceliğine dayalı demokratik hürriyetleri hatırlıyorlar. İttihat ve Terakki yönetiminin harp yıllarında temellerini attığı kadın hakları hareketi, bugün seçme ve seçilme hürriyeti gibi (İsviçreli kadınların ancak 70'li yıllarda vâsıl olabildiği bir mazhariyetten çok önce) esas mevzileri çoktan kazanarak Türk toplumuna hayli şaşırtıcı sonuçlar hediye edebilecek "dönüştürücü" bir fonksiyonu sürüklemektedir. Yıllarca "yerli malı haftaları"nı sınıfa getirdikleri üzüm kurusu, pestil, portakal ile "idrak etmek" durumunda kalan genç kuşaklar, şimdi Türk sanayiinin markalaşma yarışında gösterdiği müthiş enerjiyi fark etmiyorlar bile.

Vaktiyle ilkokul kitaplarına resmi basılacak derecede gurur duyulan ve önemsenen Sarıyar, Çubuk barajı, Külek boğazı tünelleri gibi "dev" kamu yatırımlarını bırakınız, GAP projesi bile kamuoyunun ilgisini çekmez oldu. Ölçülerimiz değişti ve büyüdü. Ulaşımda esasen 70 sene önce tamamlanan "demirağlarla ördük anayurdu dört baştan" projesi, karayolları ile küçük birimlerin iç pazarlara bağlanması ile ileri bir hamle kazandı. Özel şirketleri bile taşra şehirleri arasında uçak seferleri yapıyorlar dersek gerisini anlarsınız.

Tam da "elektriksiz, yolsuz, telefonsuz köy bırakmadık" diye övünmeye hazırlanırken köylerin boşalmakta olduğunu görmek şaşırttı bizi. Hızlı şehirleşmenin karabasanlarıyla uğraşmaktayız bugün ama bardağın öteki yarısı doludur: Tarih boyunca bir köylü ve tarım topluluğu diye kayıtlara geçen Türklerin, bir yerden sonra şehirli hayata ve gereklerine geçiş yapmaları lâzımdı. Sancılı oluyor ama oluyor neticede. Köylü nüfusumuz azalıyor ama şu günlerde henüz nüfusun % 5-10 ile tamamını besleyecek mekanize tarım altyapısına geçmeyi başaramadık ama gün meselesidir.

70 milyonu geçtik; buna rağmen eğitim işlerinde 1938'le kıyaslanmaz derecede mesafe aldık; Okuma-yazma bilmek mânidar bir kriterse bu rakam % 90'ları çoktan aşmış olmalıdır. Her sene 3 milyon civarında gencimiz üniversite kapılarını zorlamakta. Hepsini arzuladığı yerde okutamıyor ve henüz dünya ile rekabete dayanıklı kalitede eğitim veremiyoruz ama o dahi gün meselesidir. Ordumuz, hamdolsun düşmanlarda saygı ve endişe uyandıracak derecede kavidir; sadece onların geçtiğimiz yıllarda darbe yaparak yönetime müdahalelerinden şikayetçiydik ve bundan sonra bir daha tekrarlanmayacağını ümid ediyoruz.

Muasır medeniyetin bütün icapları, -maddi unsurları ile- gündelik hayatımızın içindedir ve Türklerin bu vâdiden geriye dönüş ihtimâli yoktur. En mühim sıkıntılarımızdan birini, "bu ahaliyi kendi haline bırakırsak, yeniden Padişahı başa geçirip, bir günde üniversiteleri medreseye çevirirler" diye düşünen mutaassıp kafalı bürokratik zihniyet teşkil ediyor. Onlar, zümre menfaatlerini haleldar edebilecek her şeyi Türkiye'nin temellerine konulmuş bir dinamit gibi göstererek gündemi nâhak yere geriyorlar. Devlet-millet âhengini kurmakta ne yazık ki istenilen noktaya gelemedik ancak gidişattan ümitvârız. Bugünün Türkiyesi, hür basını, bağımsız yargısı, parlamentosu, sivil toplum kurumları, iş dünyası, üretim arzusu, -seviyesini pek beğenmesek de- eğitimli nüfusu ve enerjisi ile geleceğe heyecanla, ümitle bakan bir ülkedir.

Eserini, hizmetlerini ve ideallerini anlıyor ve hürmetle yâd ediyoruz; senin kuşakdaşlarının telâffuz ettikleri tâbirle, "Türkiya Cumhuriyeti" hamdolsun pâyidardır.

Arz ederiz.


Kaynak (Arşiv)