Gazi, tab'en demokrat mıydı?

"Dindar nesil" konusu hâlâ tartışılıyor; haftaya unutmuş oluruz. Eğer bilinçli bir gündem belirleme taktiği ise Başbakan'ın danışmanlarını kutlamak gerekir; iyi işti!

Gençliğe Hitâbe meselesinin de sonlarına doğru geliyoruz. "Aslında kim yazdı?" tartışması uzun süre gündemde kalmaz. Netice itibariyle metni İsmet Paşa'nın yazma ihtimâli vâridse bile çok belirleyici ve mânidar değildir; böyle önem atfedilen konuşmaların daima danışman veya edebî zevkine güvenilir eş-dostun düzeltmeleriyle nihai şeklini bulması bildik husustur. "Nutuk"un sonunda yer alan hitâbenin mesajına veya gerçek yazarına yönelteceğimiz merakı Nutuk'un kendisine hasr etsek daha verimli bir zihnî faaliyet olurdu. Gazi, bu uzun metni, 15-20 Ekim 1927 tarihinde (bugünlerde bir veya iki, bazı iddialara göre üç kerre daha toplanacak olan) CHP'nin II. Kurultayı'nda tam 36,5 saat müddetince topluluğa hitaben kıraat etmişti. Ben vaktiyle işim icabı bir kere (aslından) okumuştum. Atatürkçülerin döne döne hatim indirmelerinde ne lezzet bulduklarını bilemem; esasen, Milli Mücadele'nin Gazi'nin bakışıyla anlatımı ve karşılaşılan engellerin nasıl bertaraf edildiğine dair bir müdafaanamedir (Apology). Nutuk'ta itham edilen kişiler, o günlerde kendilerini savunmalarına fiilen imkân olmadığı için zaman içinde tarihi edebiyâtımız bünyesinde bir Nutuk'a reddiye külliyatı teşekkül etmişti ki ayrıntıları hayli uzundur.

Herkesin mâlumu olan şeyleri niçin tekrar ediyorum: Dün bazı gazeteler "Amerikan arşivinden Atatürk'ün en net ses kaydı" başlığıyla takriben 15 dakika uzunluğunda bir belgesel video kaydı yayınladılar; bir yerinde Atatürk'ten "Powerfull Dictator" diye bahsedilen belgeselin bana göre en önemli yeri, Gazi'nin, "Türk milleti tab'en demokrattır" cümlesini söylediği bölümdü. Bazı gazete editörlerinin bu cümleyi "tab'en" yerine "tabben" şeklinde tefsir ederek yayınlamaları dil inkılâbının hayli muvaffak olduğu yolundaki şahsi kanaatimi teyid etmiştir fakat meseleye başka yönden bakmamız gerekecek: Cümlenin hükmü doğru mudur; Gazi'nin, tartışılamayacak bir netlikle telaffuz ettiği o cümle, yani Türk milletinin tab'en demokrat olması, meselâ okul ve resmî daire duvarlarına asılması gereken vecizeler arasında yerini almalı mıdır? Kanaatim şudur: Atatürk bir olguyu tesbit için değil, temennîsini seslendirmek için, âdeta dua sadedinde böyle konuşuyordu. Evet, ABD elçisinin yanında Türk-Amerikan ilişkilerini değerlendirirken demokrasiden bahsetmesi son derece tabii görünüyor ama bütün siyasî rakiplerini bir şekilde ekarte ederek Türkiye'de tek parti yönetimini bizzat tesis etmiş bir liderin, halkını "Tab'en demokrattır" diyerek onurlandırmasında ironik bir veche bulmamak da imkânsızdır. "Bizatihi kendisi demokrat mıydı?" meselesini, tartışmaktan yılmayan televizyon yorumcusu cemaatinin engin dikkatine sunarken ben kanaatimi tekrar ediyorum: Evet, "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözünü de ben hiçbir zaman ırkçı bir çerçevede algılamadım; Gazi, bu sözüyle anayasaya göre Türk ıtlak olunanların günün birinde sosyolojik mânâda gerçek bir millet haline gelmesini temennî ediyordu; kaldı ki -va esefâ- bu temennî, bugün için dahi geçerlidir!

Gazi, tab'en, yani yaradılışı icabı demokrat, yani yakın çevresindekilere tahakküm etmeyen, tekebbürden kaçınan, onlarla sıcak ve samimi bir alâka muhitinde bulunmak isteyen bir adamdı; halkı için de aynı sıcak temennîyi seslendirmesini de samimi bulurum fakat demokrat bir idareyi hayata geçirmek konusunda hiç de istekli davranmadığı açıktır. Serbest Fırka tecrübesi, demokratik bir endişeden çok, uysal, iyi huylu muhalefet arayışına hamledilmelidir.

Devletin ve Cumhuriyet'in kurucu lideri ama onun siyaset adamı yönünü hep görmezden geliyoruz; iktidarı daima uhdesinde tutmak, her politikacı gibi onun da en dikkat kesildiği noktaydı. Henüz üst rütbeli bir Osmanlı zabitiyken başlayan siyasi kariyerinde bozgun ve tereddî yoktur; hep kazandı; bu çerçevede Armstrong'un "Bozkurt" nitelemesi hayli isabetlidir.


Kaynak (Arşiv)