Gazetecilikte ihtilâl: "Masa örtüsü" sayfası!

Tam hatırlayamıyorum, bir dizi veya filmde olabilir; kız oğlana diyor ki, -Aa, onlar çok görgüsüz, kaba, köylü; hatırlasana gazete kâğıdı üstünde yemek yiyorlar!

Böyle bir konuşma geçiyor aralarında, fakat ben gazete kâğıdı üstünde yemek meselesine takılmış kalmışım. Belli ki hanım kızımız, gazete kâğıdı üstünde yemek fikrini pek dehşet verici, pek itici buluyor.

Ayıptır söylemesi, bu söz bana fena tesir etti; içerledim, suçlandım.

Sebebini tahmin etmiş olmalısınız; bu satırların yazarı, günde ortalama bir öğününü taam ederken gazete kâğıdından masa örtüsü kullanmayı alışkanlık edinmiş o görgüsüzlerden biridir.

Kabul ediyorum, evde masanın üzerine gazete kâğıdı serip üstünde birşeyler yemek, ancak bekâr evlerinde tesadüf edilen pek sefilâne bir davranıştır; hoş görülemez. Çoğumuzun bekâr evleri hakkında üstünkörü de olsa bir fikri vardır; onlar tencerede pişirip kapağında yemeyi, bulaşığı ancak dayanılmaz hale geldiğinde yıkayıp ortadan kaldırmayı, köşe bucağı mevsimden mevsime süpürüp elden geçirmeyi pek pratik bulurlar. Ev estetiğine aldırış etmezler; oturdukları odada kaloriferin üstüne veya soba borusuna geçirilmiş televizyon antenlerine benzeyen telli asacaklarda -şöyle bir sudan sabundan geçirilmiş- çamaşır kurutmayı daha fonksiyonel görürler. Hâl böyle olunca her öğünden sonra yemek masasının üstünü sabunlu-köpüklü bezle bir güzel oğuşturup, bu defa başka ama daha temiz bir bezle kurulamayı -haklı olarak- lüzumsuz vakit kaybı sayarlar.

Rezillik: Bekârlık bu yüzden sultanlık filan değildir zaten!

Hayır, evde tek başına öğün geçiştirmek zaruretinde kaldığımda masaya gazete sermiyorum fakat işyerimde bu eylemi zevkle yerine getiriyorum; bu bir itiraftır!

Mesele o değil; mesele, gazete dediğimiz kavrama bilinenlerin ötesinde yeni bir açılım, yeni bir boyut kazandırmak.

Gazete aboneleri bilir: Hepimiz gazeteyi okur, genellikle birkaç gün veya bir hafta saklar, daha sonra bir şekilde elden çıkarırız. Eskiden kesekâğıdı yapılırdı gazete kâğıtlarından; doğrusu faydalı, ekonomik ve günümüzde çevrecilerin pek itibar ettiği "geridönüşüm" fikrine eldiven gibi tıpatıp uyan bir uygulamaydı. Sonraları galiba Sağlık Bakanlığı gazete kağıdından kesekâğıdı imal edilmesini yasakladı. İyi mi oldu? Bence hayır; bu defa "naylon poşet" belâsını başımıza sardık. Bilirsiniz, tabiata bırakılan bir plastiğin, tamamen çürüyüp yeniden organik bir hüviyet kazanması için şöyle böyle 100 sene geçmesi gerekiyormuş. Gazete kâğıdı öyle midir; iki günde çözülüp dağılıverir, çünkü hammaddesi selülozdur. Selüloz ise -muhteviyatını tam bilmiyorum ama- neticede bitki lifi gibi zararsız bir şey; o yüzden bugünlerde siyah poşet kullanılmasına da yasak getirdiler. Yenilecek şeyler ille de şeffaf veya beyaz poşetle konulmalıymış, çünkü siyah poşetleri, -afbuyrunuz- kullanıldıktan sonra çöpe atılan kirli plastiklerden yapıyorlarmış...

Siz daha o beğenmediğiniz mis gibi selülozdan mâmul gazete kâğıdını çok ararsınız, çook!

Vaktiyle bilfiil matbaa işlerine bulaşmış olduğumdan bilirim; mesele gazetenin kâğıdında değil, mürekkebindedir. Matbaa mürekkepleri muhtelif kalitelerde üretilir; hepsinde petrol türevi zehirli birtakım maddeler var. Gazeteler de gündelik ve harcıâlem bir baskı ritmine tâbi olduklarından isteseler de kaliteli mürekkep kullanamazlar; ve böylece fırından çıkmış taze ve sıcak ekmeği, bir gazete kâğıdında sardığınızda, gazetedeki resim ve yazılar ister istemez ekmeğe bulaşır; hatta biraz sıkıca bastırırsanız ekmek üzerine negatif baskısı bile çıkar.

Konudan uzaklaşmayalım; gazete kâğıdının alternatif kullanım alanlarından söz ediyorduk; şöyle bir hatırlayalım: Boya işlerinde tez elden imdada yetişen gazete kâğıdıdır. Yere su ve benzeri bir sıvı dökülecek olsa ilk elde hemen okunmuş bir gazetenin yapraklarını kurutma kâğıdı veya paspas gibi kullanarak meseleyi çözmeye çalışırız. Bu gibi soğuk havalarda vücutlarını ayazdan korumak isteyen garibanlar da neticede çareyi, gazete kâğıdını içerden fanila gibi kuşanıp sarınarak ısınmakta bulurlar. Gazete kâğıdı, soba, mangal, kalorifer gibi konularda iyi bir tutuşturucudur. Eskiden mutfak raflarına, dolap içlerine gazete kâğıdından örtüler yapılır, hatta dışarda kalan kısmı aşağı doğru sarkıtılarak kenarına makasla oymalar bile işlenirdi (bkz; vaktiyle halamın mutfağı). Madem söz eskilerden açıldı, haydi belirtelim; vaktiyle biz ilkokulda defter ve kitaplarımızı gazete kâğıdıyla ciltlerdik ve bu hiç de ayıp sayılmazdı. Duvar kâğıdı kaplarken gazete kâğıdından astar olarak yararlanmak da çok iyi bilinen bir usuldür ayrıca...

Esasa gelelim: Gazete kâğıdının üstünde öğün geçiştirmek fevkalade pratik bir uygulamadır fakat benim de şikâyetçi olduğum bir hususu burada, sevgili gazete editörlerinin ve görsel yayın yönetmenlerinin nazar-ı dikkatine arzetmek isterim. Şöyle ki:

Gazetelerin en az okunan yerlerinden (karşılıklı gelecek şekilde iki sayfası) birlikte mütalaa edilerek, sanki bir masa örtüsüymüş gibi biçimlendirilmelidir. Bu sayfaya bol renkli mürekkepli ilan ve reklam alınmamalı; tercihan bu iki sayfanın en sağına ve soluna gazetenin en baba köşe yazarlarından ikisinin (veya dördünün) yazıları yukardan aşağı ince bir sütun halinde dizilmelidir.

Niçin diyeceksiniz; basit! Yemek yerken okumak, vakit israfını engellemek için. Şimdi diyeceksiniz ki, "Ay üstüme iyilik sağlık, yemek yerken birşey okumak sağlığa zararlı olup, çevredekilere de saygısızlıktır, aa ne kadar ayıp!"

Evet, ayıp olduğunu biliyorum ama en büyük zevklerimden biri de budur işte. Siz yemek yerken TV seyreder veya radyo dinlersiniz; ben de gazete okumak isterim. Bir çocuk yapsa ayıplarım fakat benim hoşuma gidiyor, n'aapayım!

Evet, sofra örtüsü sayfasının dizaynına devam ediyoruz; karşılıklı iki sayfanın sağ ve sol sütunlarına birer köşe yazısı yerleştirdikten sonra geriye kalan kısmın şöyle değerlendirilmesini isterim; bir kere bu alan tamamen boş bırakılmalı, fakat çok ince ve gri tramlı kesik çizgilerle "çatal konacak yer"i, "bıçak konacak yer"i, "tuzluk, peynir, ekmek, çay bardağı, demlik konacak yer"i gösteren basit krokilerle o sayfanın nasıl kullanılması gerektiği gösterilmelidir.

Ciddi miyim; hem de nasıl?

Şimdi diyebilirsiniz ki, "yaptığın ayıp; basın sektörüne hizmet ediyorsun, sonra da gazetelerin bazı sayfalarının masa örtüsü gibi tasarlanmasını teklif ediyorsun; senin mesleğe saygın yok!"

Kat'iyyen reddederim. Genel yayın müdürleri pek kıyamazlar ama, bundan sonra satın aldığınız her gazetenin sayfalarını şöyle bir gözden geçiriniz; içlerinde masa örtüsü yapılmayı (hatta şimdi aklıma geldi, kenarlarına da dantel benzeri süsler basılsa ne iyi olur!) hak eden iki sayfa çıkmaz mı?..

İşin doğrusu yazdığım gazetenin hiçbir servisiyle bu "masa örtüsü sayfası" yüzünden aramın bozulmasını istemem (hele görselcilerle!); en iyisi gazetelerimizin ortaklaşa bir karar alarak, abur-cubur ekler vereceklerine her gazetenin içine birer boş "masa örtüsü sayfası" koyarak meseleyi çözmeleridir; çünkü az önce ifade etmiştim, ucuz mürekkebin lekesi, ekmeğe, peynire çıkıyor, adamın eline bulaşıyor.

Buradan "hodri meydan" diyorum; şu fikrimi uygulayan gazete, ekstradan beşyüzbin tiraj alır ve böylece daha çok okunur ve daha çok işe yaramış olur!

...

Göle bir maya çaldık; bakalım tutacak mı?