Gazeteci, haber olunca

Merak bu ya: Türkiye, "gözünün üstünde kaşın var" gerekçesiyle önce Irak'ı işgal edip, oradaki kamu düzenini paramparça ettikten sonra on binlerce sivilin ölümüne doğrudan sebep olsaydı...

Ardından işgal kuvvetlerine karşı yeraltı faaliyeti yürüten direnişin liderini, kaldığı evin bacasına uçaktan çeyrek tonluk bomba atarak öldürseydi, Amerikan gazeteleri bu haberi, "aferin Türklere, celladı geberttiler" diye kemâl-i iftiharla verir miydi?

*

Bir fakültenin yönetim ve organizasyon bölümünde yönetim ve bilgi sistemi konusunda ders veren öğretim üyesi, kendi adıyla kurduğu ve öğrencilerine yönelik yayın yaptığı web sitesine çıplak kadın resimleri koyunca, bir kısım basınımızda hayli mânidar ve istihzâ kokan "Arka sayfa profesörü" başlığı ile haber yapıldı. İşin gülünç tarafı bu gazetemizin, "arka sayfa güzeli" konusunda her gün okuyucularına ter ü tâze fotoğraflar sunmayı âdet haline getirmekle kalmayıp, işin felsefesini inşa edercesine meseleyi sahiplenmesiyle şöhret yapmış olmasıydı.

Niçin istihza ediyorsunuz hocayla arkadaşlar; bu ülkede arka sayfa güzeli resmi yayınlamak sadece sizin imtiyazınızda mıdır, kıskandınız mı, n'ooluyor?

*

Bazı gazeteciler, bizzat haberin konusu haline gelince hiç de demokrat ve hakşinas olmayan tepkiler veriyorlar. Yıllarca kaynağı meşkuk minik kuşların getirdiği dosyaları, dosya içindeki son derece ayrıntılı bilgi ve belgeleri okuyucularına jurnalleyen erbâb-ı matbuat, dedikoduların hedef tahtası haline gelince feverâna başlayıp millete usûl ve hukuk dersi vermeye kalkışıyorlar. Usûle dair söyledikleri her şey doğrudur, gazetecilik anlayışları ise usûl hatâsı ile mâluldür, umumiyetle butlan fasilesindedir. Bundan daha bâtıl olan ise bu gazetecilik anlayışının memlekette acar ve delikanlı gazeteciliğin ta kendisi zannedilmesidir.

Türkiye'de geçer akçe gazetecilik anlayışını Birleşik Devletler'de de uygulamaya kalkışan bir bıçkın gazetecimiz vardı da, orada da bir adamın bahçesine girince sellemehüsselam soluğu o'ssaat Sherrif'in bürosunda alıvermişti; hatırladıkça hâlâ gülerim.

Kendisi halen habercilik âleminin yaşayan evliyâlarından sayılıyor; peh!

*

NASA'dan mütekaid, ünlü fizik profesörlerimizden Hans Von Ayberg yakayı ele vermiş! Üzülmedim dersem yalan olur. Memleketimizin en mâsum sahte bilim adamlarından biri olarak tarihe geçecektir. Yirmi sene önce birkaç kitabını okumuş, "kimdir yahu, necidir" diye sual edince Babıali'de tutunmaya çalışan, sıra dışı ve gariban bir gazeteci olduğunu öğrenmiştim. İşi "teşekkül oluşturmak ve bilişim yoluyla nitelikli dolandırıcılık"a kadar vardırması sadece kendi suçu değildir, din sosyolojisi kapsamında değerlendirilmesi gereken kolektif bir zaaf tablosunu da iddianameye eklemek gerekir. "Omuzlarımda bir karıncalanma hissediyorum" diyen herkesi uçuran bizleriz çünkü.

*

Dünya Kupası başladı, öyleyse tadını çıkarmaya bakmalı. Geçenlerde Zaman'ın usta spor yazarlarından Ahmet Çakır, Sporvizyon ekinde futbolu sevmekle onu anlayarak seyretmek ve işin tadını çıkarmak konusunda güzel bir yazı kaleme aldı. Sözün kısası, dünyanın en basit oyunu diye bilinen futbolu seyretmek bile bilgi altyapısı ve emek gerektiriyor. Bugünlerde, futbolun arka yüzü konusunda birbirinden güzel kitaplar yayınlanmaya başladı. Tanıl Bora'nın İletişim'den yayınlanan "Kârhanede Romantizm"i ile Karakutu Yayınları arasında neşredilen ve Hakan Dilek imzasını taşıyan "Maçı Kaybettik Ama Zemin Futbol Oynamaya Müsait Değildi", "O Gol Kaçmazdı" isimli kitapları hemen bitmesin diye ağırdan alarak zevkle okuyorum.

Dünya Kupası'na gelince, her Türk gibi ben de maçtan önce hep mağduru tutarak kendimi futbol heyecanının bir yerine iliştirme gayretindeyim.


Kaynak (Arşiv)