Fonksiyonun batsın!
Bakınız, farkında değilsiniz ama ben fena bozuluyorum bu işe; adım "dalgacı yazar"a çıktı. Tanıdıklar, tanımadıklar nerede karşılaşsak, yüzlerinde muzip bir ifâde ile, "yazılarınızı tebessümle okuyoruz, pek de espritüel şeyler yazıyorsunuz" diyorlar ve bu, pek belli etmesem de canımı sıkıyor, üzülüyorum.
Kendi kendime diyorum ki, "tüh sana; şimdi annen sağ olsaydı, komik şeyler yazdığın için seninle gurur duyar mıydı?" Duymazdı tabii; rahmetli icab ettiği zamanlarda, "Hafiflik iyi bir şey değildir; vara-yoğa gülmeyin. Ağır olun batman gelin" der, ara sıra uğrayan gülme krizlerimizi derin pişmanlıklara çevirip keyfimizi kaçırmayı iyi bilirdi.
Şöyle oluyor. Masaya daima, "ciddi bir şeyler yazayım, okuyanlar hizaya gelsin, tasalansın, kendilerine esaslı surette çeki-düzen versin, derin düşüncelere dalıp farkında olmadan 'cık cık' diyerek başlarını sağa sola sallayıp 'n'oolacak bu memleketin hali' diye düşünsünler" şeklinde özetlenebilecek, ciddi, ağırbaşlı, kasvetli, derin, bilimsel, bedbin, sıkıcı, endişeli ve kötümser bir hâlet-i ruhiye ile oturuyorum. Kemâl-i huşû ile ajansa kulak kabartıyor, gazeteleri gözden geçiriyor, internette şöyle bir cevelân eyledikten sonra sizleri hangi hususta ve hangi nokta-i nazardan tenvir edebileceğim hususunda bir karar almağa çalışırken öte yandan da ciddiyetimi muhafaza etmek için istifimi bozmamaya çalışıyorum; siz buna düpedüz mücadele bile diyebilirsiniz; fakat olmuyor, başaramıyorum. İllâ ki bir mesele, bir gelişme gözüme takılıyor ve o bir türlü geçmeyen hıçkırık krizleri gibi zihnimi didiklemeye başlıyor. "Tamam" diyorum, "Bu konu ancak mizahi açıdan ele alınabilir ama ben ciddi bir açıdan ele alayım meseleyi; okuyan 'bravo sayın yazar' desin, 'ağırbaşlı köşe yazısı böyle olur' desin".
Yazıya başlıyorum...
En iyisi bir örnekle durumu izah etmek; efendim, eski siyasetçilerden birisi, merkez sağ partilerinden birinin genel başkanlığına aday olmuş. Olur, olabilir; kanuni hakkıdır. "Nasıl olur efendim, adam 76 yaşında" diyorlar; haydii, koy bir kahkaha efekti! Hayır, ille de ciddi bir açı bulacağız. Hemen herkesin fikir beyan ettiği bu konuya benim katkım ancak, "Önemli olan siyasetçinin yaşı değil fonksiyonu" şeklinde bir ana fikirden yola çıkmak olmalı diye düşünerek konuya şöyle giriyorum: "Bir politikacıyı yaşından ötürü eleştirmek hiç de hakça bir davranış değildir", Değildir, çünkü siyaset adamının yaşını değil, siyasi fonksiyonunu dikkate almalıyız..."
Bu cümleyi yazarken içimdeki muzip çocuk kikirdemeye başlıyor, "Ne demek istiyorsun sen" diye dirsek atıyor, kulağımı gıdıklıyor fakat kararlıyım, tahriklere boyun eğmeyeceğim. "Evet" diyorum, "bu tecrübeli siyasetçimizin son iki yıllık fonksiyonunu incelediğimizde görülecektir ki..." Muzip çocuk, "Nedir bu cümle yahu" diyor, "Hüseyin Cahit Bey'in yerine Tanin'e başmakale mi yazıyorsun; kendini boşuna zorlama, istesen de bu konuda ciddi bir şey yazamazsın, boşver" diye takılıp zihnimi çelmeye uğraşıyor. "Asla" diye haykırıyorum, "Bu adam o partinin başına geçmeyi hak etmiyor; çünkü zor günlerde parlamentoyu ve demokrasiyi değil, iyi saatte olsuncuları savundu. Şimdi ne hakla..."
"Otuzbeşe bakla!" diye bir ses! "Çok kötü bir espri bu, hatta iğrenç; böyle mizah yapılmaz" diye ayıplıyorum kendimi, "Yaa, nasıl yapılırmış öyleyse" diyor, "Yaşı değil, fonksiyonu önemli derken senin yaptığın espri çok mu seviyeliydi yani" diyor. "Ne esprisi, ben son derece ciddi bir yazıya başlamak üzereydim" diye cevap veriyorum.
"Vazgeç" diyor, "gördün işte olmuyor, vazgeç; hadisenin kendisi zaten kabare tiyatrosu için yazılmış gibi; ciddiyet yakışmıyor, olduğu gibi yaz gitsin." Olduğu gibi yazıyorum; sonra da adımız mizahçı yazara çıkıyor; üzülüyorum!