"Flaster" değil, yara bandı!

Başlıklar şöyle: "Sizleri şiddetle eleştiriyorum, Bu ismi istemiyorum, Dilimizi katletmeyin, Yazıklar olsun, Gençlere örnek olalım, Lütfen dikkat, Neden Türkiye'de İngilizce?, Lütfen!, Hayırrr!, Sizi Türkçemiz için göreve davet ediyorum, Küçük bir tavsiye, Türkçe bizim için önemli, Bu isme karşıyım, Harika iş çıkardınız, Ayıptır, Lütfen özünüze dönün, Speedpark kadar başınıza taş düşsün! vesaire, vesaire, vesaire" Konu herhalde üç aşağı beş yukarı anlaşılmış olsa gerektir; "İnternet cemaati" yine kolları sıvamış bulunuyor: İstanbul civarına yapılan yeni Formula 1 pistine "Speedpark" ismi konulmuş.

Üç-dört gündür posta kutularında tam bir kanaat terörü estiriliyor. Bu konuda yevmiye beşyüz civarında mail geliyor. Taktik mâlum; mektubun baş tarafına evvela birtakım adresler sıralanıyor; tek tek saymayı gözüm kesmediği için programın satır sayma menüsünü devreye koyup, standart bir mektupta kaç adres olduğuna baktım; 355 çıktı. Ardından bir vatandaş tarafından hazırlanmış metin aynen kopya edilerek alta yapıştırılıyor. "Gönder" tuşuna bastığınızda mektup 355 adrese birkaç saniye içinde ulaşıveriyor. Artık vatanseverlik, Türkçeyi savunmak, bir şeylere taraftar ve muhalefet olmak kolaylaştı. "Kes-yapıştır" komutuyla bilemediniz yarım dakika içinde internette "birey" haline gelebiliyor, "internet cemaati"ne katılabiliyorsunuz.

Kim akıl etmişse, "arkadaşlar her mektuba farklı bir isim koyalım ki, gönderdiğimiz kişiler uyanıp cümlesini birden silmesinler, en azından birkaç tanesini okusunlar" tavsiyesinde bulunmuş olmalı ki, önce farklı mektuplar sanıyorsunuz ama ikincide anlaşılıveriyor. Bütün mektuplar aynı hacimde (12.5 k) olduğu için, başlık ismi farklı da olsa kâffesini birden digital çöplüğe havale etmek zor olmuyor.

Speedpark olmamalıymış, "Dil bu ülke vatandaşlarını birbirine bağlayan en önemli öğedir" diyorlar ve "Bu nedenle Türk vatandaşları olarak bu ülkenin çıkarları için hepimize düşen görevler var; bunların en başında geleni ise benliğimizi, dilimizi korumak" diye devam ediyorlar.

Ben de bu arkadaşlara "Günaydın; daha önceleri neredeydiniz?" diye soruyorum.

Bilmiyorum hâlâ öyle midir; devlet büyüklerinin kullanması için alınan jet uçağının üstüne kocaman harflerle "Republic of Turkey" yazdırmıştı bir akl-ı evvel. Bu uçak yıllarca uçtu durdu; devlet başkanlarını, başbakanları taşıdı, yabancı havaalanlarında indi kalktı da onca lisan meraklısının kılı bile kıpırdamamıştı; şimdi bakıyorum, Formula 1 pistinin ismi üzerine kıyametler koparılıyor; esasen nezaket dozuna pek riayet edilmiyorsa da doğru bir tepki bu ama eksik. Formula 1 pistinin adı, diyelim ki "Rüzgar gibi geçti parkı" haline çevrilirse mesele halledilmiş mi olacak? Hayır! Formula 1'le birlikte belki yüz tane İngilizce tâbiri Türkçenin içine onluk çivi gibi çakmak zorunda kalacağız. Bilgisayar ismi güzel buluştu ama o teknoloji ile birlikte yine yüzlerce İngilizce kavram girdi ve çıkmak bilmiyor. Bu durumda pist ismi için koparılan yaygara, neticede bir "Zealot" tepkisi olmaktan öteye geçmiyor. Göreceksiniz, bu isim Türkçesiyle değiştirildiği gün nasıl mutlu ve huzurlu olacaklar.

Küçük muharebeleri kazanmak, savaşı kazanmak anlamına gelmez; çünkü dil meselesinde çok esaslı yanlışlar yapılmıştır. Türkçe dâvâsı, Türkçe kelimelerin sayısını artırmaktan ibaret değildir, Türkçenin gücünü, itibarını, ifâde kabiliyetini, mukavemetini, hayatiyetini geliştirmek ve elbette muhafaza etmek dâvâsıdır. "Uydum kalabalığa" heyecanıyla sağa sola e-mektup gönderen "internet cemaati" içinde bu zaruretin inceliklerini bilen çıkar mı? Akıldâneleri bile bilmez. Asıl problem buradadır işte.

Formula 1 pistinin ismi için canla başla savaşarak posta kutularını tâciz eden arkadaşları muhtemel başarıları için peşinen tebrik ederim; kangrenli uzvun üstüne yara bandı yapıştırmak da bir şeydir neticede!


Kaynak (Arşiv)