Fındık, sağlık, Hasankeyf

Hükümet, sağlık harcamalarında tasarruf ve israfı önlemek maksadıyla yeni tedbirler aldı. Başta üniversite hastaneleri olmak üzere sağlık sektörü ayakta.

"Bu para yetmez, bir süre sonra hizmet veremez hale geliriz" diyorlar; bazı hastanelerde ilk tepki olarak dışarıdan sözleşmeyle çalıştırılan işçiler mecburi izne sevk ediliyor; "bir adım sonrasında bu işçiler kovulacak" tehdidi ise kapıda. Hükümet ise özetle, "bunlar çok pahalı hizmet üretiyor, fatura şişiriyorlar" itirazında bulunuyor ve örnekler veriyor; 3 liralık iş 15 liraya yapılıyormuş.

Basın, bu konuda hükümetten değil, sağlık sektöründen yana tavır alıyor sanki; niçin? Gerçek aralarda bir yerde olmalı ama nerede; aydınlanamıyoruz!

Bir aydan beri fındık fiyatları gündemi kasıp kavuruyor. Üreticiler, "Başbakan konuştu, fiyatlar o gün 2 lira değer kaybetti" diye hükümeti suçluyorlar. Hükümet, "bu işleri, özerk hale getirilmiş ve Hazine borçları silinmiş Fiskobirlik yönetiyor; bizimle ilgisi yok" diye kendini savunuyor. Gerçekte ne olup bittiğini anlamak için ekonomi sayfalarını daha bir dikkatle gözden geçiriyorum; mesele zihnimde berraklaşmıyor. Basınımız, yine genel tavır itibariyle fındık üreticilerinin yanında. Karadeniz yolunun 9 saat kapatılmasına bile tepki gösterilmedi.

Hasankeyf'i su altında bırakması muhtemel barajla ilgili haberler de aynı cümleden: "Aydınlar" diyor ki, "Hasankeyf bitti, mahvoldu; üç kuruşluk enerji avantası uğruna binlerce yıllık tarih birikimini suya basmak barbarlıktır". Hükümet başka bir şey ileri sürüyor; "Su altında kalacak kısım mahduttur, kaldı ki onu da kurtarmak için şu kadar milyon Euro tahsis ettik; öyle şey yapar mıyız?"

Gündelik meşgalesinin mühimce bir kısmını haberleri tarayarak kanaat edinmeye çalışan biri olarak söylemeliyim ki, ortalama bir vatandaşın bu olaylara dair gerçekte ne olup bittiği hakkında sağlıklı bir yargıya erişme imkânı yoktur. Yapabileceğiniz tek şey, şahsi eğilimlerinizin sevk-i tabiisine uyarak iki iddiadan birine ağırlık vermekten ibaret.

Haber çok ama haberdar olamıyoruz; haber akışını yönlendirenler, haberin tabiatına müdahale etmeyi pek tabii buluyorlar. Bazı haber kaynaklarına göre hükümetin doğru, iyi ve faydalı bir karar alıp uygulaması, eşyanın tabiatına ters bir aykırılıktır; samimiyetle istese de ondan hayırhâh bir şey sâdır olamaz.

Bu kanaat kirliliğine, toplumun % 95'inin fiilen müdahil ve haberdar olamadığı zirvelerdeki güç çatışmaları, kazanç ve yatırım pozisyonları yol açıyor; kamuoyunun edineceği kanaatler üzerinden hiç de centilmen olmayan bir çatışma sürdürülüyor. Hükümetler, çatışmanın tabii tarafıdır çünkü kağıt üstünde gücü (sermaye, itibar, kredi, fırsat vb...) onlar kontrol ediyor ama nihai tahlilde biz mağdur ediliyoruz; biz ne ilaç şirketiyiz, ne fındık ihracatçısı ne de enerji sektöründe büyük yatırımları bulunan bir grup. Bu sektörlerde ne olup bittiğini tam bir berraklıkla göremediğimiz için kanaatlerimiz istismar ediliyor. Hastane kapısından yüzgeri edilme ihtimaline karşı hükümete, "kurulu düzeni niçin aksatıyorsun, koca profesörler yalan mı söylüyor; verin paralarını işler eskisi gibi yürüsün" diyeceğiz; "Binlerce fındık üreticisini mağdur etmeye ne hakkınız var; fındık bu ülkenin en önemli ihraç kalemlerinden biri; seyirci kalamazsınız; verin haklarını" diyeceğiz. Üç aşağı-beş yukarı hesap budur. Bulanık kanaatlerimiz böyle paraya dönüşüyor. Hükümet belki de hakikaten art niyetli, gerçekten beceriksiz ama bu bulanık kanaat kördövüşünde derecesini tayin etmek kolay değil.

Ezcümle; modern toplumların en belirgin özelliği, gerçeğin başkalaşmasına yarayan kurumlar türetmesidir. Hakikatle temas bakımından bugün, ortaçağlardan çok daha gerilerde olmamız hazin bir çelişkidir.



Kaynak (Arşiv)