Fikrimi nasıl değiştirdim?
Evvela, artık düzeltmek zorunda olduğum eski bir kanaatimden haberdar olmanızı isterim, çünkü yazacağım şeylerden sonra bu gerçeği bilmek isteyeceğinizi düşünüyorum.
Efendim, ben prensip itibarıyla belediyelerin eğitim, kültür ve yayın hizmetleriyle ilgilenmek yerine, altyapı, sağlık, imar, çarşı-pazarın denetimi gibi daha "Beledî" bulduğum esas fonksiyonlarına zaman ve kaynak ayırmaları gerektiğini savunuyor, gerekçe olarak da kültür hizmetlerinin diğer kurumlar tarafından da yerine getirilebileceğini, ancak belediye hizmetlerinin sadece belediyeler eliyle görülmesi gerektiğini ileri sürüyordum.
Bu fikrimi askıya almak lüzumunu hissediyorum; en azından belli bölgelerde belirli bir zamana kadar...
Geçen hafta Zaman Gazetesi'nin üç yazarı; Beşir Ayvazoğlu, Ali Çolak ve ben, Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay'ın daveti üzerine Küçükçekmece belediye sınırları içinde bulunan iki kültür ve sanat merkezindeki resim sergilerini görmeye gittik.
Küçükçekmece'de tam üç tane kültür merkezi var: Cennet, Halkalı ve Sefaköy'deki pırıl pırıl merkezlerin ikisinde resim sergisi düzenlenmişti. Cennet kültür merkezinde Küratör Erkan Doğanay'ın nice bir zahmet ve gayretiyle biraraya getirdiği "Suretten Surete" adlı portreler galerisini gezdik. 160 yıla kadar uzanan Türk modern resim sanatının ünlü ressamlarından eserlerin yeraldığı bu sergi, tablo sahiplerinin ve müzelerin izni alınarak tertib edilmişti. Hemen belirtmem gerekiyor ki sergilenen eserlerin değeri ve kalitesi hakkında yorum yapacak derecede bilgi ve uzmanlık sahibi değilim. Neyse ki sergide, bu işten iyi anladığını kabul etmek mecburiyetinde olduğum dostum Beşir Ayvazoğlu ve serginin küratörü Erkan Bey vardı ve onların bilgilendirmeleri ile serginin tadına varabilmek mümkün oldu.
İlk sergiden sonra ayağımızın tozuyla Sefaköy Kültür Merkezi'ne geçildi. Türkmen asıllı hat sanatkârı ve ressam Azim Bedri Goki'nin "Aşk İçinde Meşk" adını verdiği koleksiyonu gördük. Yine pırıl pırıl bir kültür merkezi, son derece iyi düzenlenmiş bir salon; içinde birbirinden değerli ve ilginç sanat objeleri... Her iki sergiyi de mümkünse görüp gezmenizi temenni ederim.
İstanbul haritasına bakıldığında Küçükçekmece, gelişimini son yıllarda tamamlamış kıyı belediyelerden biri gibi görünüyor; haliyle önceden bilgisi olmayanlar için şaşırtıcı görüntülerle karşılaşıyorsunuz. Belediye Başkanı Aziz Yeniay, -yanlış hatırlamıyorsam- bir yıl içinde 800 bin nüfuslu kazada 30 bin Küçükçekmeceli gence muhtelif branşlarda eğitim verdiklerini, bu sayının gelecek yıllarda daha artacağını söyleyince şaşırmaktan kendimi alamadım. "Osman Hamdi Bey'den günümüze portre örnekleri" konulu "Suretten Surete Resim Rergisi", Küçükcekmece Cennet Kültür ve Sanat merkezi'nde açıldı.
Evet, manzaraya yukardan bakıldığında eğitim, Milli Eğitim Bakanlığı'nın işi gibi görünüyor ama büyük şehirlerin yeni teşekkül eden ve hızla büyüyen devâsâ ilçelerinde belediyeler, beledi hizmetlerden daha çoğunu göze almak zorunda kalıyorlar; bu mânâda büyük ilçe belediyeleri, belediyeciliğe ilaveten şehir hayatının çilesine katlanan yeni nüfusu rehabilite etmek, onların yeni kimliklerine alışmalarını sağlamak, daha sağlıklı yaşamalarını sağlamak ve hayat kalitelerini yükseltmek gibi ek görevler üstleniyorlar. Şehirlere taşınan yeni nüfusu hızla yeni hayatlarına adapte etmek sadece belediyelerin değil, Türkiye'nin en mühim meselesidir. Dolayısıyla yazının başında ifade ettiğim, "Belediyeler sadece belediyecilikle uğraşmalı" görüşünü askıya aldım. Şehirleşme sürecimiz hızını kesene kadar Belediyeler, halkın parasını çarçur etmeden bu gibi rehabilitasyon çalışmalarına devam etmeli.
Bu belediyeler önemli işler yapıyorlar. Kültür merkezleri, bilgi evleri, tiyatro ve sinema gösterileri, konferanslar, sohbetler, kütüphaneler, sergiler, iş ve beceri kursları gibi burada saymama imkan olmayan pek çok faaliyeti organize ederek sosyolojik bir fonksiyon icra ediyorlar.
Sadece Küçükçekmece'de değil; Esenler'de, Üsküdar'da, Tuzla'da, Zeytinburnu'nda, Güngö-ren'de, Ümraniye'de, her yerde... Genç ve dinamik nüfusumuza sanat, kültür, meslek ve görgü boyutunda mühim şeyler ilâve ediyorlar. İstanbul'un zâlim beton mahalleleri arasında semt sakinlerinin nefes alıp kendine geleceği küçük oksijen çadırları kuruyorlar.
Lâf buraya kadar geldi, artık taşı gediğine koyalım. "Milli Görüş" ekolünde yetişen politikacılar bugün Türkiye'yi yönetiyorlar ama bu yönetim pratiğini çok önceden, Türkiye'nin büyük şehirlerinde onlarca yüzlerce belediyede çıraklık yaparak kazandılar. Milli Görüş çizgisindeki partilere ötedenberi çok sempati duyduğum söylenemez ama Türkiye'nin belediyelerinde yaptıkları esaslı hizmetleri takdir etmek zorundayım; esasen benim takdirimin bir anlamı yok; seçmen, defalarca bu mektebin talebelerini imtihandan geçirip tekrar be tekrar görev verdi. Onlar da "hizmet"i, en güç yerinden kavrayarak sorumluluk taşımaya ehil olduklarını gösterdiler.
Bu gerçeğin henüz farkında olmayan bazı çevreler, belediyelerin yoksul insanlara bulgur, makarna dağıtarak başarılı olduğunu imâ ederek büyük nezaketsizlik yapıyorlar.
Türkiye'nin yeni hayatını bu belediyeler yoğuruyor; siyasette başarılı olmayan her siyaset ekolü, Türkiye'nin belediyelerinde, halkın gözü önünde staj yapıp çıraklığını tamamlamak, ehliyetini göstermek zorundadır.
Lâfla, retorikle siyasetin tabii hudutları var; bu hudud % 25'leri pek aşmıyor; şekil A'da görülen vaziyet budur.
Bitmedi; Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Ersan Ulusan, sergileri gezdikten sonra bizlere çok değerli armağanlar takdim etti; ilki gezdiğimiz serginin son derece iyi baskılı katalogları ile, daha önce yayınladıkları "Hilyeler" ve "Hükm-i Şerif" isimli eski sergi katalogları oldu. Aziz Yeniay, bazı katalogların sahaflarda okkalı fiyatlarla müşteri bulduğunu ilave ederken haklı olarak gurur duyuyordu. "Belediyeler yayıncılık yapmamalı, kaldırım, kanalizasyon yapmalı!" yolundaki fikrimi bu prestij yayınlarını görünce değiştirdim.
Böyle "Diş kirası"na can kurban yahu!