Fantazi ve mezartaşı

"Türkiye ortak aklını arıyor" diye bir toplantı düzenlense daha geniş ve yapıcı bir çerçeve çizilmiş olacaktı. Konu ister istemez PKK'nın eylemleriyle ilintili olduğu için "barış" gibi mübârek ve mâsum bir kavram, taşıyamayacağı derecede politik anlamlarla çökertildi.

Toplantı olumsuz tarzda sonuçlandı; aynı tezleri yıllardan beri kamuoyu önünde seslendirmiş, yazmış insanlar mâlumu bir kere daha tekrarladılar.

Hem de nasıl bir ortamda?

Tafsile hâcet var mı: ABD'nin işgal ettiği Irak, fiili parçalanmanın eşiğinde; güneyde Şiiler, kuzeyde Kürtler, henüz adı konulmamış hükümranlık bölgelerinde ayrı devlet gibi davranmaya başlamış. Ortadaki Sünni mıntıkasında kan gövdeyi götürüyor. Sırf daha çok kan dökülsün, Irak'ın esas aktörleri birbiriyle boğazlaşsın diye tarihin kaydettiği en berbat diktatör ve avânesi, uzun yıllar hatırlardan çıkmayacak derecede çirkin infazlara uğramışlar (Dünyada ölüm cezasını en fazla hak etmiş birinin idamından mezhep kavgasını körükleyecek motiflerin çıkarılması, ancak Irak gibi adı var kendi yok bir kaos ikliminde mümkün olabilirdi).

ABD, Kuveyt harekâtından beri Kuzey Irak'ı himâye altına almış; son işgalle birlikte bölgede bir devlet yapılanmasına imkân tanımakla kalmayıp fiilen de desteklemekte; buna mukabil 1999'dan beri aslî fonksiyonunu çoktan kaybettiği halde dağılmasına izin verilmeyen PKK aleyhinde tutarlı bir tavır takınmaktan çekiniyor. Teröre karşı ortak koordinasyon denemesi başarısız.

Bizimkiler ise Ankara'da "Türkiye Barışını Arıyor" toplantısı tertiplemekteler; bir nevi kaymaklı fantazi!

Ortadoğu cadı kazanı gibi kaynıyor; ABD, bölgenin bütün önemli aktör-devletlerini İran'a karşı tavır almaya zorluyor; gazeteler İncirlik üssünde sıradışı faaliyetlerin arttığından, Almanya'dan yeni harp filoları getirtildiğinden bahsediyorlar. Amerikan şahinleri, günde birkaç defa İran'ı hizaya gelmeye davet etmekte; bazı dış kaynaklar, muhtemel İran saldırısının muhtemel tarihi üzerinde spekülasyon yapıyorlar. Bölge bir kere daha karışacak; üstelik adamakıllı karışacak. Başbakan, Kuzey Irak'ın Türkiye için AB'den daha öncelikli bir mesele haline geldiğinin altını çiziyor. Irak parlamentosu (!), petrol işlerini tanzim için yeni bir kanun çıkarma hazırlığında ve bu kanunda Kerkük şehrinin statüsü yeniden tartışılır hale getiriliyor.

Derken iki gün önce, tam da Türk televizyoncuları Kerkük'te dolaşırken iki patlama meydana geliyor; hadisenin mağduru Türkmenler, "Türkiye artık bir şey yapsın" diye ağlıyorlar ekranda. Böyle üç beş "canlı" haber daha aksa Türkiye'ye, efkâr-ı umumiyemizin "Türk ordusu Irak'a" diye bayrakları çekip sokağa döküleceği neredeyse muhakkak. Anamuhalefetimiz ise hükümete, "Irak'a girmek istiyorsanız bizden yana gönlünüz hoş olsun" mesajı veriyor açık açık...

Aydınlarımız ise güneydoğuyu telmihen "barış arama" toplantısı yapıyorlar. İki gündür gazetelerde Yaşar Kemal'in cümlelerini tenkid eden yazılar yayınlanıyor.

Cümleleri bırakınız siz, genel tabloya bakınız!

Şu ortamda, tartışıla tartışıla baygınlık getirmiş lâfları tekrarlamaktan ziyade muhalifi ve muvafıkı ile elbirliği edip ortak aklımızı aramak, bulmak ve korumak zorunda değil miyiz?..

KERKÜK HAKKINDA CİDDİ BİR YAYIN

Erciyes Ünivesitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mahir Nakip (ki Kerkük asıllıdır) "Kerkük'ün Kimliği" ismiyle önemli bir kitap yayınladı. Bilgi Yayınevi tarafından neşredilen bu eserde Prof. Nakip, bugünlerde çokça tartışılan ama yakın gelecekte daha çok tartışılacağı muhakkak bir konuya eğilerek Kerkük'ün tarihi, mimari eserleri, siyasi geçmişi, kurumları, edebiyatı, kültürü, sanatı ve spor faaliyetleri, velhâsıl Kerkük kimliğinin asli bileşenleri hakkında belgelere dayanan ciddi bir araştırma sunuyor bizlere.

İnşallah bu kitap, Kerkük'ün mezartaşı olmak yerine, sağduyunun yükselmesine yardımcı olur.


Kaynak (Arşiv)