Ey erbâb-ı hükûmet, ey rüesâ-yı iktidar!

Bizim mecliste bütün partilerin aynı noktada birleşmesi, bütün gezegenlerin güneşle aynı hizaya gelmesi gibi istisnâî bir tabiat hadisesidir; bir ay içinde aynı mûcize iki defa gerçekleşince, "Hayırdır inşallah" teyakkuzuna geçtik.

Haberi duydunuz, emekli ve muvazzaf bütün milletvekili camiasının mâli durumu, işbu tabiatüstü ittifak eliyle birkaç saat içinde önce ıslah, sonra ihyâ edildi. Bugüne kadar fakr ü zarurete nasıl tahammül ettikleri muammâdır! E, kol kırılır yen içinde demişler...

Bugünlerde her evde, adı hemen "kıyak"a çıkan bu düzenleme konuşuluyor. Emekliler homurdanıyor, çalışanlar öfkeleniyor. Maaş mevzuları, neticede izâfî bir kriter üzerinden hareket edildiği için netâmeli. Türkiye'de izâfi olmayan tek rakam asgari ücrettir. Vekiller, maaşlarını hesaplarken asgari ücreti esas almak yerine Cumhurbaşkanının aylık ödeneğini ölçü tutmuşlar. "Vekil maaşı, net asgari ücretin on katıdır, 12 katıdır" deseler daha "hakikatli" olmaz mıydı?

Olurdu ama biraz kıymıklı olurdu!

İlk defa milletvekili olanlar şimdi net 12 bin lira alacaklar, ikinci vekilliğinde ise 7 bin emekli maaşı ile 19 bin. Ben bu konularda safımdır, bir işi fiilen yapıyorken aynı işten emekli maaşı haketmeyi anlamıyorum mesela. Anlamadığım bir başka şey de, "Bürokratlar işle ilgili her masrafı devlete yüklerken vekiller cebinden harcıyor" edebiyatı. Bürokratla vekili her fırsatta mukayese etmek doğru mu? Üstelik vekillik, kimselere zorla teklif ve telkin edilen, halk tabiriyle "Silah zoruyla" kabul ettirilen bir vazife değil ki? Her seçim döneminde kapı kapı dolaşıp, "Hizmete talibim" diyenler yine aynı kişiler. "Madem tâlip oldunuz, bedavaya çalışınız, üste cebinizden para koyunuz" diyecek değiliz lâkin "Geçinemiyoruz; bir vekil 100 düğüne gider, küçük altın takamazsınız, ortancası 400 lira" diye acındırmanın da âlemi yok. Maaş hesaplanırken düğün giderlerini mi ölçü alacağız bundan sonra? Lâf, yakışmıyor böyle sözler umur görmüş adamlara!

Bütün gezegenlerin aynı hizaya gelmesi değil mesele, hele hele maaş miktarı veya Türkiye ortalamasına göre hayli okkalı ve tatlı emeklilikler de değil; asıl mesele hükümetin, gerçek mânâda inkılâpçı ve idealist tavrını unutmuş görünerek, iki netâmeli dönem geçirmiş olmanın yorgunluğunu, kadife palanlı bir binek tedarik ederek şeftali bahçelerinde çıkarmaya kendinde hak görüyor olmasıdır. Demokratik standartları yükseltecek reformcu adımlar atılırken Buda heykeli gibi düşünmeye başlayan yürütme uzvumuz, vekil maaşı veya futbol baronlarına destek gibi konularda, şaşırtıcı bir tezcanlılıkla "Kendine hamiyetperverlik"in şâhikalarına tırmanıveriyor. Cümle uzun oldu, kısaltalım; Ahali, hükümetteki yorgunluk alâmetlerinden tedirgindir. "Çok çalıştık, biraz da istirahat edelim" tavrı barizleşmeye başladı. "Hayli zor demler geçirdik, şimdi şu maaşlarımızı ıslah edelim" diye görünüyor yapılan düzenleme. "Bütün partiler ittifak halinde yaptık bu düzenlemeyi, mesuliyet dağıldı" diye düşünenler yanılıyor; vatandaş maaş düzenlemesinin hesabını muhalefet partilerine değil, doğrudan iktidara kesiyor ki doğru olan budur.

"Belki farkında değillerdir, vaktiyle ikaz edelim; olmuyor, iyi görünmüyor. "İktidar nimetlerinden yararlanmak bizim de hakkımız" düşüncesi çok baştan çıkarıcı, kaygan, çok zehirleyici bir kafa konforudur. "Bunların da âkıbeti ANAP gibi olmasın" diye konuşuyor insanlar. Hangi insanlar? Hani şu "Başımız dik dursun, darbeciler eskisi gibi hükümfermâ olmasın, vesâyet düzeni sona ersin, verdiğimiz vekâletin bir anlamı olsun" diyen sıradan insanlar: Yeni bir anayasamız olsun, demokratik reformlar gerçekleşsin, adalet, kardeşlik tesis edilsin, ülkemiz güçlensin, itibarı artsın diye dertlenen insanlar, muvaffak olasınız diye verdikleri oyu duayla destekleyen insanlar..."

Ey erbâb-ı hükümet, ey rüesâ-yı iktidar; bugünlerde spor sayfaları yerine biraz İbn Haldun okumanızda fayda var. Refik Halit Karay'ın "Şeftali Bahçeleri" hikâyesi ile pîrimiz İbn Haldun'un "Asabiyet nazariyesi" arasında çok şaşırtıcı benzerlikler bulabilirsiniz.


Kaynak (Arşiv)