"Evrensel" diye bir şey yok

Sevmek veya anlamak; hangisi daha değerli diye sormak abes. Sevmek için anlamak gerekmez. Şairlere ve iflâh olmaz romantikleri sorarsanız sevmek, dünyanın en ağır, en meşakkatli işlerinden biridir, o başka.

Her kitapta kendimizi okuyoruz; Sefiller'i, oniki yaşlarında, çocuklar için kısaltılmış bir kitaptan okumuştum, buna okumak denilirse tabii. Çocuklar için Hugo'nun Sefiller'i, Andersen Masalları'nın bir başka versiyonudur nihayetinde. Bir metni sahiplenmek için onu yıllar içinde kaç defa okumak gerekir? Metinden anladığımız, kendi seviyemizin anlaşılabilir kıldığı şeydir; bu yüzden biz değiştikçe metinler de değişiyor.

Popüler kültür tek anlam tabakasına indirgenmiş haliyle modern zamanların en demokratik nesnesidir; onu herkes anlıyor ve ondan tek bir şeyi anlıyor. Bu kadar yaygın olmasının sebebi kolay ve tek katlı bir anlam inşâ edebilmesinde. Derinliğe düşman bir tüketim teknolojisi. Öğrenmek ve abonesi olmak için bırakın kitabı, dergiyi, gazeteyi, mektebi, medreseyi, okuma-yazma bilmek bile gerekmiyor neredeyse. Televizyon kâfi ve vâfi. Herkesin aynı şeyle meşgul görünmesi, pop kültür aboneleri arasında sahte bir özgüven inşâsına sebeb oluyor, "cahil değilim, dünyadan haberdarım; dünyanın dörtte üçü benimle aynı lisanı konuşuyor, aynı şeylerle ilgileniyor ve aynı şeylerden hoşlanıyor" duygusu telkin edebilmesi, popüler kültürün -o beylik tâbirle- bir çağı kapatıp yeni bir çağı başlatan evrensel başarısıdır.

Evrensel! Modernizm dininin en saygıdeğer putlarından birisi de bu kelime; aynı kavramı biz "muasırlık, çağdaşlık, asrîlik" olarak tercüme ettik. Artık "evrensel" vizesi taşıyan şeylerin sınır kapılarında duraklatılıp sorgu-suale tâbi tutulması diye bir âdet yok. Evrensel ruhla temas, modernizm dininin vecd hali; ona dokunan arınıyor, geçmiş ve gelecek bağlarından kurtuluyor ve kutsanıyor; çünkü o "zamanın rûhu"dur. Ne emek, ne bilgi, ne birikim! Hasan Sabbah'ın yalancı cennetine kabul edilmek bile bundan daha çok cehd gerektirirdi!

"Evrensel" olanı kim belirliyor: "Mukaddes kitapları kim kaleme aldı?" cinsinden bir küfür, fitneyi bais bir "Hâricî" suali! Mukaddesin menşei ve künhü merak edilmez, sadece iman ve itaat edilir. "Âmennâ" deyip geçiyorlar çünkü kimse, nasıl bir dine intisab ettiğinin farkında bile değil. "Evrensel" olanı, hepsi de nedense Batılı etiketler taşıyan çokuluslu firmaların tâyin ettiğinden şüphelenmek ise iman zayıflığına delâlet. Bilmezler ki evrensel diye bir şey yoktur; o çok itibarlı ve yüce bir evrensel hukuk kuralı zannedilen "insan hakları" edebiyatı bile, çokuluslu şirketlerin ve nihai planda birkaç zengin devletin çıkarlarını korumaya memur bir ideolojik palangadan ibaret.

Çağdaşlığı yakalayacağız safdilliği ile "evrensel" pop kültürünü baş tâcı ediniz bakalım. Âkıbeti vahimdir. Cumhurbaşkanı emekli olup bir ilçenin halk eğitimi merkezinde konferans vermeye kalkışsa salonun dolacağı şüphe götürür ama Seda Sayan o yerin stadyumunu hıncahınç doldurur. Çok değil, 25 sene sonra bu ülkede Kemal Tahir'i, Nurettin Topçu'yu, Cemil Meriç'i, hatta Attila İlhan'ı okuyup anlayan kimse kalmayacak. Şeyh Galib'i, Cevdet Paşa'yı, Nâmık Kemâl'i, hattâ Âkif'i bile fiilen ademe mahkûm eden hamâkatimiz, kuşaklar arasındaki zihni bağları keserek evrensel nirvanaya doğru ilerliyor.

Ve en yüksek yerinde şöyle bir pankartla karşılaşacaklarından eminim: "Mankurtlar cehennemine hoş geldiniz!"

Evrensel diye bir şey yok; "Peki, onun yerine kaim başka ne var?" diye sual edenler hatırlamalılardır ki, "Hak ve bâtıl" kavramları haktır; isterseniz reddedebilirsiniz, "bâtıl" tribününde her zaman yer bulunur.


Kaynak (Arşiv)