Evrenin en büyük sırrı!
Bizim uzaylı ahbap, dün öğle üzeri telefon açtı; önce kim olduğunu çıkaramadım çünkü hep e-posta yoluyla haberleşiyorduk kendisiyle. "Sakın birisi beni işletiyor olmasın?" diye adamcağızı hayli istintak edince vaziyeti fark etti, "Şüphelenmekte haklısın fakat bizim bilgisayarlar iki gün önce tamamen sustu.
Bizim başmühendis, Türkiye üzerinde bu kadar çok kalınca böyle arızalar oluyor, sebebini bir türlü anlayamıyoruz diyor. Sen en iyisi pencerenin kenarındaki saksının altına bakıver; dün devriyeye çıkan arkadaşlara tembih ettim, mektubumu orada bulacaksın" dedikten sonra telefonu kapattı.
Hakikaten pencereyi açıp begonya saksısını kaldırdım, bir mektup!
Selam kelam faslını geçip sadede geliyorum:
"Aziz dostum, son bir ay zarfında ülkenizde olup bitenlere biz bir türlü akıl erdiremedik. Uzay gemimizde bir yığın sibernetikçi, mantıkçı, siyaset bilimci vs. uzman var; bunlar bizim yıldız sisteminin en akıllı, en okumuş çocukları. İki şey konusunda çaresiz kaldılar: İlki, Türkiye üzerinde devriye görevi yaparken bilgisayarların sık sık kilitlenmesi ve hiçbir işe yaramaması. Halbuki bizim bilgisayarlar kainatın en akıllı, en gelişkin makinaları. Üstelik işlemcileri organik beyin DNA hücreleri esasına göre tasarlandığı için kendi kendine analiz yapıp düşünebiliyor. Birisi dedi ki, 'bizim bilgisayarlar, Türkiye'den yayınlanan her türlü telefon, telsiz, internet, TV vesaire yayınlarını otomatik olarak analiz ettiği için kafa karışıklığına uğramış olabilir; çünkü Türkiye'den gelen sinyallerin ipe sapa gelir tarafı yok!' Bunun üzerine uzman mühendisler arasında tartışma çıktı. Görsen hayret edersin; bir kısmı, 'Mitingci vatandaşlar haklı, laik Cumhuriyet tehdit altında' diyor ve delil olarak Türk televizyonlarında yayınlanan ilahi okuyan çocuk görüntülerini gösteriyorlar. Karşı grup ise, 'ne alâkası var, Türkiye'yi kuran partinin bugünkü lideri işler karışsın diye çamura yattı, bunalım ondan çıktı' fikrini savunuyorlar. Böylece uzmanlar Cumhuriyetçi, demokrat diye ikiye bölündüler. Gemi komutanı, mühendisleri böyle birbiriyle yaka-paça görünce kızdı tabii. Uzaktan analiz yapan akıllı bilgisayarlarımızın daha fazla tahribata uğramaması için cihazları kapattırdı. Şimdi bütün mürettebat bilgisayarları normalleştirmek için uğraşıyoruz. Biz böyle uğraşırken geminin aşçısı geldi, 'bir kazan kaynar suyun içine kekik yağı atın, bilgisayarların üstünü havlu ile kapatın, yarım saat buğu yapsınlar; hiçbir şeycikleri kalmaz' deyince komutan çılgına döndü ve adamı ilk devriye postası ile güney kutbundaki istasyonumuza sürgüne gönderdi. Meğer bu bizim aşçı akşama kadar sizin TV kanallarını seyredermiş.
Uzatmayayım dostum, bizim uzmanların içinden çıkamadığı diğer konu şu sizin anayasanızdaki 102. madde oldu. Diyorlar ki, 'hepimiz şu kadar bin yaşındayız; kainatın bütün bilimleri elimizin altında, bilmediğimiz yok, her nevi matematik bizim için leblebi çekirdek kadar basit şeyler fakat Türklerin bu madde yüzünden sistem, anayasa, hatta rejim krizi çıkarmaları anlaşılır gibi değil; bunu anlayamadık. Eğer bu konuyu anlarsak evrenin en büyük sırrını da çözmüş olacağız!'
Tabii ben ülkenizi biraz tanıdığım için bizim uzmanların haline kıs kıs gülmekteyim fakat benim de anlamadığım şeyler olmuyor değil. Meselâ bize göre çok iptidai teknoloji taşıyan iki uçağın Türk sınırlarını ihlal etmesi üzerine sizinkilerin, güneydeki komşunuza karşı ciddi ciddi askerî harekata kalkışmasına bir mânâ veremedim. Her türlü haberleşme kesildiği için iki gündür haber de alamıyorum. Oralarda ne oluyor kuzum? Şöyle anlaşılır şekilde izah edebilirsen memnun olacağım.
Bu arada biz gemi halinde Pasifik Okyanusu üzerinde onarım ve meditasyon (kafayı düzeltme) maksatlı bir gezi ile görevlendirildik. Bir ay kadar yokuz. Bu bir ayın gazetelerini çatıya bırakırsan dönüşte oradan aldırır ve çok memnun olurum."