Evet!

Peşinen söyleyelim; referandumda kimse "evet" oyu vermek zorunda değil fakat "hayır" diyeceklerin, şöyle daha elle tutulur, daha inandırıcı gerekçeler göstermesi lâzım gibime geliyor; nitekim hayırcı taife içinde bana göre en tutarlı ve en muhteşem gerekçeyi, Kılıçdaroğlu söylemiş bulunuyor: "Hayırda hayır vardır!"

İyi de, özü itibariyle "sağcı" bir slogan değil mi bu?

Evet, sağcı bir retorik ama en azından DİSK'in hayır gerekçesinden daha tutarlı. Genel Başkan Çelebi, değişiklik metninin, anayasadaki mevcut sakıncaları ortadan kaldırmadığını, daha da ağırlaştırdığını öne sürdükten sonra diyor ki, "Nerede emeklilere, gençlere, işsizlere, ev kadınlarına, çiftçilere de sendika kurmak ve sendikaya üye olmak hakkı?"

Hani arslanlı, tilkili, tavşanlı bir "Nerde senin şapkan?" fıkrası vardır ya, onu hatırladım birden. Hayırda hayır varcılar diyor ki hükümete, "Sana böyle ilerici, demokratik, hürriyetleri genişleten anayasa değişikliği yapmak yakışmıyor. Hem çirkin, hem de şişmansın; sahi, nerede senin şapkan?.."

Şunu anlatmak istiyorum; 12 Eylül'de yapılacak referandumda anayasa paketini oylamayacağız aslında, söylemek ağırıma gidiyor ama maalesef gerçek bu; anayasanın muhteviyatı kimsenin umurunda değil, ayrıca kimsenin değişiklik paketi hakkında sağlıklı ve önyargısız bir muhteva analizi yapmaya niyeti yok. Gazetelerde, web sitelerinde kıyamet kadar bilgi var, kim okuyor; kim okuyarak kararını veriyor? Biz yazılı metinlerden teorik durumları okuyup düşünerek karar verecek kertede kâmil bir topluluk olsaydık... Daha neler?..

Hayırcı cephe, hayır demek zorunda bir yerde; bu durum bana Sünnetçi'nin vitrini fıkrasını hatırlattı durup dururken. Çok tekrar ettim, affediniz; sünnetçi dükkân açmış, vitrine de bir çalar saat koymuş. Demişler ki, "Çalar saatin sünnetçi dükkânı ile ne ilgisi var?" Cevap, "Peki, çalar saat yerine vitrine ne koymamı isterdiniz meselâ?"

İşte "Hayırda hayır vardır" sloganının pörsük gölgesinde soluklanmaya çalışanların durumu üç aşağı beş yukarı bu; "Bu paket fukaralığı kaldırıyor mu, cebinize ne koyuyor bu paket?"ten başka söylenecek fazlaca bir şey yok aslında; ha, bir de, "Nerede emeklilere, gençlere, işsizlere, ev kadınlarına, çiftçilere de sendika kurmak ve sendikaya üye olmak hakkı?"

Veya, "Nerde senin şapkan?"

Okuyucular referandum hakkındaki fikrimi merak ediyorlar...

Gizli-saklı bir şey yok; fakülte birinci sınıfta anayasa hukukuna giriş dersi okumuş birisi olarak "Evet" oyu vereceğim nasib olursa.

Hayırcılar, hayır oylarının fazla çıkması halinde hükümetin zora düşeceğini, büyük prestij kaybına uğrayacağını, seçimlere kolu-kanadı kırık gideceğini hesab ederek aslında ciddi ve sahici bir gerekçeleri olmasa da hayır kampanyasını varoluş meselesi haline getiriyorlar. Kendilerince haklıdırlar. Normal şartlar altında gelecek yıl yapılacak seçimleri kazanma ihtimâlleri yok çünkü. "Hayırcılık" yapmaya mecbur ve mahkûmlar.

Referandumda evet demek, hükümeti doğrudan desteklemek anlamına gelmiyor; aynı değişikliği -farz-ı muhâl!- CHP veya bir başka parti getirse onu da desteklerdik, durum bu kadar net. Bu anayasa, hükümetin "Babasının malı" değil; onlar gider, yerine başkaları gelir.

Bu hükümet aslında bir kader mahkûmudur ve karşılaştığı red cephesinin akılsız, ölçüden mahrum itici davranışları yüzünden TC tarihinin en ilerici, en demokrat, en hürriyetçi partisi haline gelmesi hükümete kaderin bir oyunudur. Bu oyunu giderek daha çok ciddiye aldıklarını görünce memnun oluyorum ama son not: Az önce Başbakan'ı grup konuşmasında dinledim. Evet oyları fazla çıksın diye vaktiyle Ülkücü camiayı temsil ettiği varsayılan bir partinin tabanına, biraz da hissî ifadelerle hitabını doğru ve uygun bulmadım.

Lâkin yine de "evet" diyorum; aklıselim böyle gerektiriyor.


Özür: İsagoci başlıklı yazıda Tevfik İleri'ye ait olduğunu belirttiğim "Nasıl Okudum" kitabı Tevfik Sağlam'a aittir. Mahcubiyetle düzeltiyor ve herkesten af diliyorum.


Kaynak (Arşiv)