Estetik fukarası bir seçim kampanyasının ardından

Bugün "arife" yarın seçim; siyasi partilerimizin seçim kampanyalarını değerlendirmek için en uygun zamandayız.

Meclis'te temsil edilen partiler, bizzat kendilerince inşa edilmiş o tuhaf mantığa göre eşit şartlarda yarışabilmek için kamu Hazinesi'nden, kaç trilyon olduğunu bilmediğim müthiş meblağlarda para yardımı aldılar ve seçim kampanyalarında bu Hazine fonlarını cömertçe kullandılar. Vergi mükelleflerinin cebinden alınarak siyasi partilerin kasalarına aktarılan bu külliyetli meblağın, gürültü, plastik kirliliği, nobranlık, görgüsüzlük ve estetik fukaralığı olarak yeniden vergi mükelleflerine dönmüş olmasına bir türlü katlanamıyorum.

Şehirlerin tavanı, birbirinden zevksiz tarzda tasarlanmış plastik poşetlerle bir ahir zaman çöplüğünü hatırlatıyor. Caddelerde Hazine parasıyla tutulmuş iri arabalar, sonuna kadar açtıkları cızırtılı hoparlörlerle en iptidai, çocukça ve itinasız siyasi sloganlar haykırarak günlerce dolaba koşulmuş gibi dönüp durdular. Bağırmaktan yorulduklarında, güya halkın pek bayıldığını sandıkları piyasa şarkılarını, -üstelik sözlerini acemice tornistanlarla lider yağcılığına çevirerek kepaze ettikleri- o estetik düşkünü yaveleri bangırdattılar. Kaldırımlarda dağıttıkları el ilanları, broşürler, bildiriler de şaşılacak derecede imladan, zevkten ve estetikten nasipsizlikte birbiriyle yarış halindeydi.

Bu seçim kampanyası esnasında bu memlekette "fotoğrafçı" olmadığını; ancak vesikalık fotoğraf çekmek ve bunları fotoğraf kağıdına basmakla geçimini sağlayan bir iş kolunun varlığını da hayretle gördük. Tebessüm etmek yerine "sırıtan" aday fotoğraflarını gördükçe köylü zevkinin şehirlerde nasıl egemenlik tesis edebildiğini daha yakından fark ettik. Eline bir kalem alarak bilgisayarlı bir masanın koltuğuna oturan veya elindeki kalemle ilkokul çocuklarının havaya yazı yazmalarını andıran naif kurgularla objektif önünde poz kesen adayların aslında seçmenlerini ne kadar küçümsediklerini hissettik.

Gazetelerde yayınlanan çoğu parti reklamlarında, neredeyse her cümlede seçmene "sen" zamiriyle hitap edildiğini görünce tüylerimiz diken diken oldu: "Daha ne kadar sabredeceksin? Oyunu bize ver! Bu beceriksizleri denemekten bıkmadın mı? Gücünü kullan!" gibi propaganda cümlelerindeki sathi samimiyet ifadelerinin ardındaki samimiyetsizlik irkilticiydi ve iticiydi.

Mitinglerinde meşhur bir türkücünün rayicine sığınan bir siyasi partinin düştüğü hata, bence daha acınası nitelikler taşıyordu. Türkü sözlerini aksanla telaffuz eden ve her daim burnunda et problemi olduğu intibaı veren ve eti penseyle sıkılıyormuşçasına bir "saund"la icra-yı sanat eylemeyi marifet zanneden bir türkücünün şehir şehir gezdirilmesiyle murad olunan şey, bana göre "kampanya"dan çok "kumpanya"yı andırıyordu.

Paraysa para, imkansa imkan; peki bu köylülüğün, bu zevksizliğin, bu iptidailiğin sebebi ne? Dereyi geçip de çayda boğulmanın bundan daha sarih bir örneği gösterilebilir mi?

Türkçeyi doğru konuşamayan, aksana yüklenmeyi marifet sayan, giyinmesini, oturmasını, bir fikri nezih tarzda müdafaa etmesini bilmeyen, "vücut dili" kullanacağım derken gülünç durumlara düşen, kendini ifade eden ve takdimden aciz kişi ve kurumlara bir seçmen nasıl güvenilebilir; kaldı ki bu nitelikler "usul"e dair şeyler. Usul safhasında bu kadar kalitesizlik sergilemeyi başarabilenlerin "esas"tan imtihana girmeye hakkı olabilir mi?

Bu memlekette iyi sanatçıların nesli henüz kesilmedi; ama bu birikimi siyaset sathına aksettirmekte partilerimiz başarılı olamadı. Seçimlere estetik bir boyut katmakta hepsi de birbirinden beceriksizdi. Yarınki seçimler, demokrasi tarihimizin vergi mükelleflerinin parasıyla finanse edilmiş ve estetik düşkünü, en itinasız, en kaba-saba kampanyalarına sahne olmuş bir seçim olarak tarihe geçecek.

Esasa gelince; şu bir ay zarfında bir siyasinin sarf ettiği hatırlanmaya değer bir cümle bulabiliyorsanız o meseleyi ayrıca tartışırız.

Yine de hayır ve uğur getirmesini temenni edelim; hayrolur inşaallah!


Kaynak (Arşiv)