Eşarp yönergesi çıkarılsın
Bir devlet büyüğü, "Eşarba kimse bir şey diyemez" buyurmuş. Farz edelim ki haklı; eşarpla türbanın veya başörtüsünün farkını hukuk normlarıyla nasıl izah edecek peki?
Hukuk devleti, suçların ve cezaların önceden belirlendiği bir mantık düzenidir. Kadınların saçlarını örtmesini kamu nizamı açısından zararlı buluyorsanız norm getirecek ve yanına gerekçesini yazacaksınız; diyeceksiniz ki, "Anadolu'da geleneksel tarzda uygulanan, annelerimizin, teyzelerimizin, tarlada çalışan köylü kadınların saçlarını örtme biçimi budur: Eşarbın uçları çenenin altında, gerdan civarında bir kere fiyonk yapıldıktan sonra aşağıya doğru sarkıtılır; bu esnada alından bir miktar kakülün ve ense nahiyesinden yeterince saçın görünmesi esas alınır!", veya buna benzer bir şey. Saç örtüsü yönergesi! Çağırın kadın berberlerini, stilistleri, modacıları, size bir yönerge hazırlasınlar. MGK da onaylasın ve tartışma bitsin. Yapabilir misiniz; yapamazsınız, çünkü başta iç kamuoyu olmak üzere dünya-alem bu uygulamayı tefe koyup çalar.
Geçelim; çünkü bu mesele, neresinden tutsanız elde kalıyor; hukuku yok, mantığı yok, insafı yok.
Şu aydınlar bildirisine gelelim: 150 kişi bir metin imzalamış; metinde PKK'ya silah bırakması, devlete ise üstü örtülü biçimde af ilan etmesi tavsiye olunuyor. Mesele bu kadar basit. Bunların Osmanlı sadrazamına akıl veren içağasından farkı var mı: Rus, hududa asker yığmış bizim serdar-ı ekrem kara kara düşünmekte. Asker kıt, mevsim kötü, hazinede para yok. İçağası vaziyeti uzaktan seyredip üzülmekte. Bir punduna getirip "kendi bildirisi"ni imzalıyor hazret,
-Serdarım, niçin kendinizi helak edersiniz; Moskof Çarı eski kulunuz değil midir; çağırın divanınıza, kulak tözüne iki sille ekleştirin olsun bitsin!
Serdarın bu "âkıl" öğüdü dinledikten sonra o saat secdeye kapanıp hüngür hüngür ağlayarak, "Ya Rabbi şu saf gönüllü adamın aklını bana versen de bir gece olsun rahat uyku uyusam." diye yakardığı söylenir. Allah'u alem bi's-savab!
PKK için af çıkarılmadı mı; sayısını bilmiyorum ama birkaç defa çıkarıldı, her defasında yetersiz olduğu ileri sürüldü ve çare olmadı. Eşkıyanın gönlündeki af, asker, öğretmen, polis katillerinin dahi bağışlanarak başta siyasi olmak üzere her türlü toplum faaliyetine katılabilmesi ve zımnında devlete silah çekmiş olmaklığın ödüllendirilmesi, hatta eşkıya ile mücadele edildiği için devletin özür dilemesidir. Ayrıca örtülü tarzda ifade edilen, "affetmezseniz, biz yine polis, asker öldürmeye devam ederiz" tehdidi de cabası. Bu aklı tartışmaya layık bulanlar için bir ilave de ben yapayım ki af talebinin bir adım sonrası İmralı'daki imtiyazlı mahkumun salıverilerek kendi partisinin başına geçmesine izin verilmesi olacaktır. Peki, zahir, "şirinlik olsun" diye bu bildiriyi imzalayanlar bu kadarcığını bilmezler mi? Elcevap: Bilmezler, bilseler bile derununu anlayamazlar. Onların güneydoğuya, terör bölgesine askere yolladıkları bir yakınları hiç olmadı, beline C4 bağlamış bir canlı bomba eyleminde hayatını kaybeden, kolu bacağı kopan akrabaları da yoktur eminim. Onlar Türkiye'nin doğusunda olup bitenleri bir demokratikleşme arızası, bir geri kalmışlık meselesi olarak görüyorlar. Türkiye'nin doğusu ile Irak'ın güneyi arasında veya Keşmir'le veya Etiyopya ile bir fark yok onlar için; hepsini de kağıt üzerinden ve televizyon ekranından seyrediyorlar.
Bu bildiriye imza koyanlar arasında hakikaten ne söylediğini ve ne istediğini bilen adamlar da var; onlar bu hükümlerin istisnasıdır. Fikirlerini beğenmesem de tutarlılıklarına saygı duyuyorum. Sözüm cam kavanozlarındaki medya kulelerinde yaşayıp Türkiye'yi ve insanları tanıdığını zannedenlere.
Ne zaman büyüyecek, "reşid" olacaksınız, ne zaman?