Enkırme Be!

Kendinizi o sekreter hanımın yerine koyarak düşününüz lütfen: Her sabah olduğu gibi servis aracına biniyor ve iş yerinize gelince iniyorsunuz; ama o gün farklıdır; sizi, bir yerlere gizlenmiş bir televizyon kamerası izlemektedir.

Akşam haberlerini seyrederken şaşkınlıktan yumruk yemişe dönüyorsunuz. "Daank, dunk, zoonk, şokkk; Yargıtay Başsavcısının sekreteri meğerse başörtülüymüş!". Telefonlar çalışmaya başlıyor, akrabalar, tanıdık, arkadaşlar arıyor. Bir anda hayatınız allak-bullak oluyor.

Televizyon, güyâ "nezaket" gösterip isminizi vermiyor; ayrıca bir başka boyutta nezaket gösterdiğini zannederek yüzünüzü flulaştırıyor. Ne ince fikirlilik, kişi haklarına ne büyük bir saygı gösterisi...

Hayrola; yüz kızartıcı bir suç mu işlemiştiniz; banka mı soydunuz, yolsuzluğa mı karıştınız, dolandırıcılık mı yaptınız?

"Efendim yargısız infaz olmasın; özel hayatın mahremiyetini elâleme fâş etmeyelim diye ilgili kişinin yüzünü kararttık" denilebilir mi? Yüzü gizleniyor, ismi gizleniyor ama ne gizleme; adres o kadar âşikâr ki, ertesi gün bütün kanalların kameraları servis otobüsünün durduğu yerde hazır ve nâzır.

Şok şok şok; bu defa başörtüsüyle gelmedi; saçları açıktı, diye bir seri yaygara daha...

Ardından, "bu sekreterin kimin vasıtasıyla Yargıtay'da çalışmaya başladığını biliyor musunuz; azzz sonraa!" cazgırlıkları...

O TV kanalının adını biliyorsunuz: Star. Yolda afişlerini gördüm; ne kadar para verip transfer ettikleri kendilerini ilgilendirir, yeni bir "anchorman" çalıştırmaya başlamışlar. Yeni enkırmenin habercilikten ne anladığını da anlayışını da böylece görmüş olduk; genç iletişimciler de hayranlık ve vecd ile bu garip habercilik oyununu seyretmiş, yeni meslek püfleri, yeni gizli çekim teknikleri öğrenmişlerdir.

Mesleğin piri sayılacak kadar yaşlı, ve bazı çevrelerde gazeteciliğine pek itibar edilen birinin habercilikten anladığı işte bu. Kendisini vaktiyle haber kovaladığı ABD'de izinsiz özel mülke girdiği için polis derdest etmişti diye hatırlar, gülerim; sonra kefaletle serbest kalmış, yine de "müthiş haberci" fiyakasına toz kondurmamıştı.

Haberin eti budu bu kadar ama neredeyse yarım saat aynı görüntüleri, aynı metinleri evire çevire tekrarlayıp durdular. Nedir yahu, UFO mu kondu Yargıtay'ın önüne; uzaylılar basın toplantısı mı yaptılar?

Vallahi bu haberi seyrettikten sonra magazin programları hakkında söylediğim bütün kötü sözleri geri almaya ahdettim; ne kadar mâsumlarmış meğerse...

Kendi nefsime söz verdim; haber saatinde Star seyretmeyeceğim artık; başağrısı, sinir bozukluğu, titreme yapıyor bende; eksik olsun.

*

Hep diyoruz ya, "Türkiye'nin bir sürü sahici derdi var; bir de bazı basın kuruluşlarının kanattığı türden bir başka derdi daha var diye... Yine Yargıtay'la ilgili bir haber. Hürriyet'in web sitesinden, yine yorumsuz...

"Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker ve Yargıtay üyelerinin aileleriyle önceden planlanmış olan gezisinde ilginç görüntüler oluştu. Yargıtay üyeleri mola verdikleri Nevşehir'de öğrendikleri İlhan Selçuk, Doğu Perinçek ve Kemal Alemdaroğlu'nun gözaltına alınma haberi üzerine, gezilerine ön camında Atatürk resmi bulunan otobüsle devam ettiler. (...) Yargıtay üyelerini getiren otobüsün şoförü Engin Cengiz de, "Güzel bir yolculuk oldu. Kırşehir yakınlarındaki mola yerinde bir Atatürk tablosu getirildi ve bunun cama konulmasında benim açımdan bir sıkıntı olup olmayacağını sordular. Görüş açımı kapatmadığını ve tam tersine mutlu olacağımı söyledim. Ön cama koyduk. Atatürk tablosu otobüsüme yakıştı" diye konuştu.

Bu arada bazı Yargıtay üyelerinin cuma namazını kılmak için OSB'de bulunan camiye gittikleri de görüldü."

*

Ve tekabbel kaptan; ve tekabbel!


Kaynak (Arşiv)