Endişe peşin, iyimserlik taksitle
Aşağıdaki satırlar 24 Nisan 1999 günü yine bu sütunlarda yayınlandı; aradan geçen üçbuçuk seneden sonra, yeniden o güne gidip bu satırlara göz atmanın, MHP için olmasa bile bu seçimin şaşırtıcı galibi AKP için geleceğe yönelik bir projeksiyon kıymeti olduğunu düşünüyorum:
Tahmin edilememiş olsa da MHP'nin barajı gürül gürül geçip Türkiye'nin ikinci partisi olmasının, şu noktadan sonra "işin kolayı" olarak değerlendirilmesi gerekir. İşin zoru şimdi başlıyor: Bu zor vazifede MHP'yi ne türlü müşküllerin beklediğini görmek için kâhin olmak da gerekmiyor. MHP, iktidar gömleğini düğmelerken, sadece ilk düğmeyi doğru iliklemekle iktifa edemez; bütün düğmeleri doğru iliklemeye mecbur ve hattâ mahkûm."
"Ben demiştim, ben tahmin etmiştim, ben bunu önceden görmüştüm" tavrı ne kadar çiğ, ne kadar gereksiz ve itici; üstelik testi kırıldıktan sonra "ben demiştim" diye böbürlenmenin faydası da yok. Dün MHP için hâtıra gelen endişeler, bugün AKP için câridir.
Yalanım yok; bu satırları kaleme almadan önce, "Mağrur olma pâdişahım" başlıklı bir yazı hazırlamıştım lâkin, "daha ilk günden iktidara öğüt veriyor; hatta nasihat verir üslûbuna gizlenerek zımnen taraftarlığını ilân ediyor" hissini uyandırabileceği endişesiyle yayınlamayıp bir köşeye koydum. Pek çok okuyucum ayıplayacak, yakıştıramayacaktır fakat bu noktada dürüst olmaya mecburum; ben bu seçimde oy kullanmayan 9 milyon küsur seçmenden biriyim; dahası da var: Geçen yılın temmuzunda AK Parti henüz çiçeği burnunda bir taze partiyken, parti kurmaylarının kendilerinden çok emin edalarını ve "tuttu bu iş" şeklindeki iyimserliklerini tevazudan uzak gördüğüm için, alışıldık üslubumun dışına taşarak hayli sert bir tenkid yazısı kaleme almıştım. Bu yazıyı, birkaç ahbabımın, "çok sert olmuş, bir kere daha düşünsen" yollu yumuşak ikazı üzerine yayınlamaktan vazgeçtiğimi de kaydetmeliyim ama o dahi şahsi arşivimin bir köşesinde duruyor; ara sıra okuyup kendimi sigaya çekiyorum; iyi oluyor.
Bu seçimlerde AKP'nin, Meclis'e taşıyabileceği en iyi kadroyu bir araya getirdiğine emin değilim; aynı endişeyi üçbuçuk sene önce MHP için de hissetmiştim. O tarihte Hüseyin Gülerce'nin, "MHP Meclis'e A kadrosunu getirmedi" teşhisine katıldığımı hatırlıyorum. Dünkü gazeteyi okurken Ekrem Dumanlı'nın üç aşağı beş yukarı aynı mealdeki bir başka cümlesi dikkatimi çekti: "Lidere en yakın halka en kilit noktadır." Merkez sağ partilerinin başarısızlıklarını izah etmek için bir araya getirilen bu tahlil cümlesi, iktidar partisinin başarısını değerlendirmek için dahi aynı derecede kıymeti haizdir. İlk günlerin dikkat ve temkin tarafı ağır basan iklimi içinde AKP lideri son derece kontrollü ve dostça mesajlar vermeye dikkat etti. Ümid olunur ki aynı otokontrol cihazı daima işler halde tutulur ve Tayyip Erdoğan, fıtratında meknuz bulunduğunu sandığım asabî tabiatının fevkine çıkarak bu güzel iyimserlik rüzgârını devam ettirir.
İlk düğmeyi doğru iliklemek meselesi çok önemli, zira ilk düğmedeki yanlışlık, müteselsilen diğer düğmelerin de yanlış iliklenmesine sebep oluyor. MHP, koalisyona girişi esnasında yanlış iliklediği düğmenin faturasını, "3 Kasım'da seçim yapalım" cümlesiyle öderken bile fark etmemişti. AK Parti, ilk düğme konusunda hayli dikkatli görünüyor; herkesten âlâ bilirler ki sadece ilk değil, her düğme aynı derecede önemlidir. Tek parti iktidarının yoluna daha şimdiden iyi niyet mayınları serilmekte olduğunun bilinmesi gerek; 57. hükümetin hataları için gösterilen toleransın kırkta bir cüzü bile yeni iktidardan esirgenebilir.
Bu kadar kötümserlik yeter; iyimser olmak istiyoruz, buna çok ihtiyacımız var; hepimizden çok devletin, sistemin iyimserliğin devamına ihtiyacı var. Tıkanan sistem, yeni iktidarın başarısına muhtaçtır. Parlamenter demokratik nizam, halk indinde kaybettiği itibarı kazanmak için iktidarın başarısına muhtaçtır ve en nihayet iktidarın bizzat kendisi, bir konjonktür partisi olmadığını ispatlamak için, kendi sahihliğini ispat için ve Türkiye'de siyasetin üslubunu ıslah için başarılı olmaya mahkumdur.
Yeni hükümete samimiyetle başarılar diliyorum.