En tehlikeli senaryo

Gezi olayları esnasında Eskişehir’de yapılan gösteride dövülerek öldürülen gencin katillerini suçlayan iddianamenin açıklandığı gün, Hatay’da bir başka delikanlı daha hayatını kaybetti.

Hadiselerin başlangıcından beri gösteri alanlarında şu veya bu sebeple ölenlerin sayısı ona yaklaştı. Bu çok üzücü bir durum ama bazı tesadüflerin eseri değil; ısrarlı ve bilinçli bir stratejinin ürünü. Süreci başlatan kök hadise “Gezi”dir. Çevreye duyarlı, okumuş ve apolitik gençlerin başlattığı protestolu şiddet hareketleri birkaç ay içinde tabiat değiştirerek en etkili politik muhalefet aracı haline geldi. Parlamenter ve meşrû muhalefetin kifâyetsizliği, devrim hülyası peşindeki şiddetsever sol grupları sokağa indirdi. Her gün bir başka köşede Gezi veya ODTÜ veya bir başka gösteride ölen gençlerin hâtırası adına yeni eylemler yapılıyor.

Gösteriler samimi ve organik bir olguya yaslanmasa da oldukça akıllıca planlanmış hedefleri var: İlki, kamu düzenini ihlâl ederek güvenlik güçleriyle karşı karşıya gelip onları karşı şiddet kullanmaya zorlamak. İkincisi polis müdahalesi esnasında yaralanan veya ölen gençleri bayrak haline getirerek medyada sürekli haber yapılmasını sağlamak ve özellikle dışarıya karşı Türkiye’nin yönetilemez hale geldiği vurgusu yapmak (ki bazı çevrelerin Gezi gösterilerinden derlenmiş medya malzemesi ile Olimpiyat seçimlerinde Türkiye aleyhine lobi faaliyeti yürüttükleri ortaya çıktı!). Ne de olsa bu tip görüntüleri dakikalarca evire-çevire yayınlamaya iştahlı kanallar her akşam onlardan yeni malzemeler bekliyor.

Hükümet, Gezi olaylarından edindiği güvenlikçi stratejiyi mümkün olduğunca soğukkanlılıkla takib ederek korsan protestoları önlemeye çalışıyor ama bir noktanın altını çizelim: Protestocuların bir şekilde polisin kullandığı meşru cebre maruz kalması, bazen ölümle sonuçlanan trajedileri gündeme gelebiliyor. Gösterici ölümleri birkaçının yeni protestoları, mukabil nefret ve intikam hislerini tetikliyor ve şiddet sarmalı sürüp gidiyor. Ne yazık ki bu olgu artık bir Ortadoğu geleneği halini aldı.

Bu tatsız ve tehlikeli oyunda, yönlendirildiklerine inandığım göstericilerin ana hedefi, sadece polisle çatışmak değil, karşı görüşlü vatandaşları da çatışmaların tarafı haline getirmektir. En tehlikeli senaryo bu. Sokakta karşı görüşlü iki yurttaş topluluğunun çatışmaya başlaması her şeyin sonu olur. Bu açıdan emniyet güçlerinin bilerek veya bilmeyerek göstericilerin yaralanmasına veya ölmesine yol açabilecek karşı şiddet tutumuna karşı kesinlikle dikkat etmesi gerekiyor. İşleri zordur ve ne türden ağır bir asabî baskı altında görev yapmaya çalıştıklarını tahmin edebiliyorum. Dünyadan haberi olmayan bir kısım sol eğilimli genç arasında romantik bir bakalorya imtihanı gibi görülmeye başlayan, “Eylemde bulunmak, polise taş veya molotof atmak, tutuklanmak veya yaralanmak” heyecanını devlet, sabırla, sinirlenmeden ve ölçüsüz şiddete başvurmadan yatıştırmak zorundadır.

Şu birkaç talihsiz hadise dışında emniyet güçleri şimdiye kadar bu çizgide görev yapmaya çalıştılar; keşke o talihsizlikler de olmasaydı!

Yeniden altını çizmekte fayda var: Polisle sol göstericilerin çatışma haberleri, -Yine de az sayıdaki trajik ölüm hadiseleri istisna edilirse- rutine dönüşüyor. Asıl hedef, sağ-muhafazakâr kitleyi sokak çatışmalarının tarafı haline getirmektir. Bizim kuşağımız o kâbusu yaşadı; Allah saklasın!

Malum çevrelerin itibarsızlaştırmak istediği güvenlik güçleri, sadece dirlik ve asayişimizi değil, demokrasiyi ve istikrarı da koruyorlar. Aman dikkat, aman dikkat!


Kaynak (Arşiv)