Emek Sineması hakkında nutuk
Emek Sineması yıkılmamalıdır! Peki ne yapılmalıdır? Bina, hukukî açıdan yeni mâliklerinin mülkiyetinde. Âmiyâne tâbirle “elin malı” hükmündeki bir bina hakkında bir kısım sanatseverimiz şaşırtıcı, hatta tuhaf bir hassasiyet gösteriyorsa, nasıl bir çözüm bulunabilir bu meseleye?
Basit! “Her şey hukuk değildir. ‘Bina satılmış, davayı kazanmışlar, önlerinde bir engel yok’ yargısı büyük şehirler için geçerli bir gerekçe değildir. Hiç şüphesiz bunu önlemek Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yetkisini aşar, ancak başka çözümler de vardır! Hükümet ya da belediye burayı kamulaştırabilir, kamulaştırmalıdır da! Daha insaflı bir çözüm teklif edelim; devlet bu binayı satın alabilir ve İstanbul halkına armağan edebilir. Sinema yerinde kalması şartıyla, kültür amaçlı başka mimarî çalışmalar yapılabilir. İstanbul’da rant uğruna o kadar çok tarihî bina yıkıldı ki, bari elimizde kalanların yıkılmaması için mücadele verelim.”
Bunu ben söylemiyorum efendiler, kültür dünyasının duayeni Doğan Hızlan söylüyor. Aynen iştirak ediyorum: Emek Sineması yıkılmamalı, Doğan Bey’in işaret ettiği yolla kurtarılarak İstanbul halkına hediye edilmelidir.
-Sana ne üstad, senin için hiçbir mânâ ifade etmeyen, ömründe bir kere bile görmediğin, farkında bile olmadan belki birkaç kere önünden geçip gittiğin bir ticarî binâ için niçin kendini helâk ediyorsun, diye somurtabilecek bazı zevât için sebebini izah ediyorum.
Basit! Kudsî mekânlara saygı göstermek insanlığın icâbıdır da ondan.
Emek Sineması farzımuhâl benim için yaşlı bir ticarî binadır fakat onu sevenler açısından ne mânâ ifade ettiğini tayin hakkını kendimde görmem.
Anadolu’da dalına çaput bağlanan, adak dilenen, hattâ niyaza durulan ağaçlar vardır; böyle şeyler bâtıl itikaddır diye burun kıvırıp geçebilirsiniz, ancak “Hiayyt, hurafe ile mücadele ediyorum bre!” diyerek baltayı kapıp girişemezsiniz gövdesine gövdesine. Neyse odur! İnanmak zorunda değilsiniz fakat hürmet göstereceksiniz.
Diyeceksiniz ki, “Bakalım Emek Sineması’nı savunanlar, onu kutsal buluyorlar mı?” Efendiler, bunu kelimelerle ifâdede telâffuz sıkıntısı içinde olabilirler ancak serdedilen canhıraş gayret, bu mânânın tezâhürüdür. İnsaf olunsun…
Yıkmayınız efendiler Emek Sineması’nı, kalsın; hattâ devletleştirip Beyoğlu intelijansiyasına armağan edelim, binayı hangi maksatla kullanacaklarına da karışmayalım; hattâ, ihyâ olunup Beyoğlu intelijansiyasına hizmet vermeğe başladığı günden itibaren elektrik, su, havagazı, emlâk vergisi gibi mükellefiyetlerden de âzâde kalmasını haddim olmayarak arz ve teklif eylerim (Kifâyet-i müzâkere! Oylamaya geçelim sesleri!)
Vallahi dalga geçmiyorum, çok samimiyim. AK Parti hükûmeti, bilumum laikçi cemaatin hissiyat ve beklentilerini ciddiyetle kaale almalıdır. Taksim’de yürütülen yeni projelerin yüksek rant geliri vaadettiği âşikâr; eski Topçu Kışlası’nı yeniden yapmak, ticârî bakımdan şirin ve câzip görünebilir bazılarına; üçe beşe bakmayalım. Aslının yerini tutmaz ama, o inşaat çukuru da kapatılıp Gezi Parkı ihyâ olunsun derim ben.
İnsanların itikadlarını rencîde etmemek lâzımdır efendiler. Entelektüellerin de kendine göre inançları, mübârek günleri, hac mekânları, âyin ve ibâdet ritüelleri, azizleri, “Credo”ları vardır; “Bizim bildiğimize uymuyor!” diye yok sayamazsınız; bakınız tekrar edeyorum: Kimsenin kutsalına ilişmeyecek, kimseye neye nasıl inanacağını tarif etmeyeceksiniz; gerektiğinde, bu hadisede olduğu gibi, hukuk içinde kalarak hukukun etrafından dolaşacak, insanların inanç ve fikir hürriyetlerini rahatça ifade etmek için zemin hazırlayacaksınız!
Yıkmayınız efendiler, öylece kalsın lütfen!