Emanuelle Tarkan'a karşı: "Danıştay kararıyla"

Aile çevremizde hayli öğretmen vardı; henüz başörtüsünün rejim meselesi ve "politik sembol" sayılmadığı yıllarda öğretmen hanımlar, yıllarca işlerine başlarını örterek gittiler, öğretmen odasında örtüleri çıkarıp dolaplarına koydular ve sınıflarına girdiler.

Öğrencilerinin içinden birileri çıkıp, "öğretmenimiz bize kötü örnek oluyor" diye düşünmüş müdür, zannetmem; ama bundan sonra öğrenciler, "Danıştay kararıyla" böyle düşünmeye şartlandırılmış oldular. Meselâ derslerinde başarısız bir öğrenciye sebebi sual edilse de, ol dahi,

"Öğretmenimi okuldan iki sokak ötede başı örtülü gördüm; çok fena etkilendim; moralim bozuldu, zihnim dağıldı" diyecek olsa çocuğa, yine "Danıştay kararıyla",

"Haklısın çocuğum; sana kamusal alanlarda bu zulmü reva gören öğretmen utansın" mealinde hak vermek zorunda kalacağız.

Efendim bu "Danıştay kararıyla" lâfı 70'li yıllarda pek bir modaydı; o devri yaşayanlar bilirler; bu lâf evvelâ Emmanuelle diye filmin sinemalarımızda gösterilmesiyle gündeme geldi. Film -nasıl denir- hâşâ huzurunuzdan açık saçıkça bir şeydi ve savcılıklar da o günlerde yürürlükte olan kanun hükümlerince bu tarz filmlerin gösterilmesine yasak getirirlerdi. Bunun üzerine sinema sahipleri -o zaman henüz idari mahkemeler olmadığı için- doğrudan Danıştay'a başvururlar, Danıştay'ın ilgili daire mensupları da filmi tedkik ve itkan ile, "umumi ahlâka mugayir" bir vaziyet olup olmadığı hakkında karara varırlardı. Emanuelle hanımın bir kısım cüretkâr sahneleriyle müzeyyen bu film neticede, sinema binasının cephesini neredeyse boydan boya kaplayan ve üzerinde irice, "Danıştay kararıyla" yazılı bez bant ile sanatsever sinema seyircilerine ilan edildi.

Bu afiş büyük sükse yaptı; sinema salonları doldu boşaldı. Sanatseverler, en yüce bir hukuk kurumunun verdiği san'at icazetiyle bu sinema olayına şahitlik etmekten mest ü şâdî oldular.

Ne var ki kısa bir süre sonra Emanuelle hanım, geceyi gündüze katarak filmin devamı mahiyetinde yapımlarda da görünmeye başladı; "Emanuelle'nin Dönüşü, Emanuelle Tarkan'a karşı..." vb gibi hesnâ ve müstesnâ kordelâlar birbiri ardına sökün etti. Uzatmayalım; savcılar yasak koydular, sinemacılar Danıştay'a gittiler; afişçiler "Danıştay Kararıyla" yazılı bezbant yetiştirmek için geceyi gündüze katmaya başladılar.

Doğru mudur, yanlış mıdır bilemedik; bir ara bize öyle geldi ki sanki bazı filmler, ihtiva ettiği bir takım hayat-ı hakikiyye sahneleri sebebiyle öyle pek "Danıştaylık" bir vehâmet sergilemeseler bile üzerlerinde "Danıştay Kararıyla" yazısı ile sinemaseverlere takdim edilir oldular. Bu konuda sinema işletmecilerinin vebâlini almak istemem doğrusu; belki de hakikaten her sanat filmine hakkıyla karar çıkarttırmışlardır.

Sanat uğruna ne mücadeleler verildi şu memlekette çocuklar; siz nereden bileceksiniz!..

O günlerde bir şey daha dikkatimizi çekerdi; sağ ve sol tandanslı hükümetlerin birbiri ardı sıra iktidar oldukları dönemlerde hemen sağcı ve solcu memurların tayin furyası başlar, memurlar da Danıştay'a başvururlardı. Solcu memurların neredeyse bir hafta içinde yürütmeyi durdurma kararı alabilmelerine mukabil gariban sağcılar, "sittin sene" denilmese bile, "belki bir sabah geleceksin, lakin vakit geçmiş olacak" şarkısını hatırlatan hayli âheste zamanları sabırla öğüterek adaletin tecelli etmesini umarlardı da kimse sebebini bilmezdi.

Nerden aklıma gelir bu münasebetsiz hatıralar bilmem; zihin, absürd olgular karşısında bazen böyle kısa devre yapıyor işte.

Haa sahi, konuyla ilgisi yok ama söyleyivereyim dedim: Efendim hiçbir müessese, kendinden veya kanundan menkul teşvik ve zorlamalarla itibarlı olmaz; onları mûteber ve muhterem kılan âdil kararlarıdır.

Benimki de lâf işte!..


Kaynak (Arşiv)