Elemterefiş!

Biliyorsunuz, iki gün önce Pluton gezegeni, gezegen olmaktan çıkarılıp cüce gezegen statüsüne indirilmiş bulunuyor; böylece 30'lu yıllarden beri bir nefeste sıraladığımız gezegen listesini bir eksik saymak zorundayız. Ezberimizi bozan tatsız bir durum bu.

Ders kitapları ve atlaslardaki 9. gezegenle ilgili bütün ibareler düzeltilecekmiş; ümid ederiz ki öğretmenler bu güzel örnekten hareketle bilimin tabiatı ve metodu hakkında öğrencilere etraflı bilgi vermeyi de ihmâl etmezler. Demek oluyor ki bilim ve bilim adamları yanılabiliyor ama kendisini yanlışlamayı da başarıyor.

Bu konu önemli, çünkü bizde bilimi dinin alternatifi zannederek bilimperestliği sekülerliğin kaçınılmaz lâzımesi zanneden ayrangönüllü bilim adamlarının (!) sayısı azımsanmayacak derecede çoktur. Bilimi dinle karıştıran bu arkadaşlarımız, bilimin yanılgıyla emeklediğini hatırlamak istemezler pek. Onlara göre bilim adamı, Olimpos Dağı'ndaki ateşi çalarak insanlığın hizmetine sunan Prometheus'un ta kendisidir; Tanrı'nın insanlardan esirgediği ilahi sırları, aklı ve cesareti sayesinde öğrenerek insanlığın Tanrı'ya ve kaderine başkaldırabildiğini şiddetle savunurlar. Onlara göre din, henüz akıl erdiremediğimiz sorulara verilen mistik cevaplar koleksiyonundan ibarettir; oysaki bilim, ilahi sırları çözerek ilerlemekte ve her zaferinde din ve Tanrı kavramını biraz daha kemirerek insan aklını hürleştirmektedir.

Vesaire, vesaire... Bunlar XIX. yüzyıldan kalma Pozitivist bâtıl inançlar; bizde hâlâ bahse değer nitelik taşıması, modern bilim denilen şeyin gölgesine fena halde âşık olmamıza rağmen, kendisine ciddi surette epistemik temasa geçebilen adam sayısının kıtlığındandır.

Âşık dedim de aklıma geldi; aşığın biri, günün modasına uyarak Diyanet'in Aile Danışma merkezleriyle dalgasını geçtikten sonra fırsatı ganimet bilip, Diyanet'in dergisinde yayınlanan nazarla ilgili bir yorumu diline dolamış. Buna göre nazar hurafe olmayıp bilakis İslam alimleri tarafından ittifakla kabul edilen bir olaymış; Nazar değen kişinin abdest suyu ile tedavi edilmesi aşı tesiri yapabilirmiş; çünkü insan deri ile de soluduğu için ter yoluyla bazı zararlı maddeler de atılmaktaymış ve dolayısıyla abdest suyu ile toplanan bu maddelerin nazar değen kişide tedavi etkisi yapması muhtemelmiş. Elemanımız diyor ki: "Türkiye'de imam hatiplerde, ilahiyat fakültelerinde öğrencilere bunlar öğretilmiyor; öyleyse bazı Diyanetçiler tarikatlarda öğrendikleri bilgileri uygulamaya çalışıyorlar!"

Bak bak bak, arkadaştaki zekâvete bak!

Eminim ki bu eleman, aynı varsayımı ecnebi bir bilim adamından duysa saygıyla karşılar; bizden sâdır olacak izahlara ise yukardaki gibi "tatara titiri" edâsıyla yaklaşmakta malayânî bir zevk bulurdu. Üç gün öncesine kadar bir Diyanetçi kendisine, "Güneş'in 9 değil 8 gezegeni var" demiş olsa, aynı lâubali üslûpla dalga geçmeye kalkışacağından şüphe edenimiz var mı?

Nazar uzmanı değilim, bu işlerden hiç anlamam ama hepimizin karşılaştığı çok sayıda olay, halk arasında "kem göz" diye bilinen bir fenomenin varlığına işaret eder. Bugünlerde hayli ilerleyen tıbbın henüz bir nazar serumu veya merhemi icad edememiş olması, olguyu inkâr etmemizi, dalga geçmemizi gerektirmiyor. Bilimin ölçemediği, künhüne akıl erdiremediği hadiseler nazardan ibaret değil ki; kıyamet gibi!

Şimdi velev ki bu eleman sözün gelişi, kem gözlü birinin nazarına uğrayıp çatlama raddelerine gelse de, bu vak'aya el koyan bilim adamlarına çaresizlikten melûl melûl bakıyor olsa, nazar vakıasını kabullenir mi dersiniz? İhtimal vermiyorum: Zirâ, mevzubahs elemanın gerek fikriyatında ve gerek fiziki hususlarında "nazar"-ı dikkati celbedecek bir câzibe unsuru bulunmamaktadır bence!

Peh!


Kaynak (Arşiv)