El Cezâ, min cins'il amel!
- Aziz üstadım, görüyorum; her zamanki gibi çok meşgulsünüz ama benim de size bazı sorularım var. Aslında siz hoca, ben çömez olduğuma göre soruları hep benim sormam gerekiyordu...
- Haklısın çekirge evlâdım, haydi sor bakalım soracağını.
- Hocam, ulusalcılıkla milliyetçilik arasındaki farkı ben bir türlü anlayamıyorum meselâ?
- Turnalar hep yükseklerden uçar ama yuvalarını hep yere, toprağa yaparlar oğlum.
- Anlayamadım hocam, yani?..
- Yanisi şu oğlum; kabuğunu soymadan karpuzu yiyemezsin; sular alçağa akar. Üzüm üzüme baka baka kararır.
- Yine anlamadım ama en iyisi öteki soruya geçeyim; 301. madde üzerinde bir kısım aydınlarımızın bu derece aşırı alınganlık göstermesini neye bağlarsınız?
- Müzik bir sessizlik sanatıdır Çekirge; iptidâ sükûnet vardı. Nağmelerin güzelliğini yapan güzel sesler değil sükûttur.
- Yine anlamıyorum hocam?
- Anlamak, anlamsızlığın çiçeğidir. Yere düşen bir kar tanesini düşün; konacağı yerin anlamı hakkında kar tanesinin düşünmesi, ancak sığ sazlıklarda gezinen bir sazanın şarkı söylemesi kadar mânidardır.
- Hocam çok derin şeyler söylüyorsunuz, inşallah ilerde bu sözlerin ne mânâya geldiğini öğrenebilirim. Derinlikten söz açılmışken onu sorayım; derin devlet hakkında ne diyorsunuz üstâdım?
- Kalbinde yeşil bir dal bulundurursan oğlum, günün birinde mutlaka şakıyan bir kuş konacaktır omzuna ve unutma ki rüzgâr yoksa dalga da yoktur.
- Yani?
- Ah çekirge, gülerken göbeği oynamayan adamlardan korkmalısın, çünkü bilgi, kanı soğutan bir tesire sahiptir. Yani demek istiyorum ki, kuyu aslında o kadar derin değil fakat ip kısa...
- Bunu biraz anladım galiba; o halde bir vatandaş olarak üzerimize düşen görev nedir hocam?
- Mutlu olmak için bir başka günü bekleyen adam, karşı kıyıya geçmek için nehrin çekilmesini bekleyen bir sineğe benzer.
- İyi de hocam sinek niye beklesin ki; vız diye uçar gider karşıya...
- Bindiğin dalı keseceksen evlâdım, altında aslan olmadığından emin olacaksın; bir entelektüelin asla unutmadığı bir prensiptir bu; sinekler de unutmaz.
- Bu cinayet de galiba faili meçhuller dosyasına girecek anlaşılan; asıl sorumlular bulunur mu dersiniz üstâdım?
- Dostunun yüzündeki sineği baltayla kovalamaya kalkışan vefâkar arkadaşın hikâyesini duydun mu? O hikâye der ki, fıskiyeden fışkıran su sonunda yere düşecektir!
- Anlıyorum... Zaten derler ki hocam, bir kaplanın kuyruğunu asla tutma ama tuttuysan kesinlikle bırakma!
- Ne demek şimdi bu çekirge, niçin anlamsız lâflar ediyorsun ki?
- Niçin anlamsız olsun hocam, öyle horozlar vardır ki, öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar.
- Ama küçük üzüntüler konuşurlar, büyük dertler ise dilsizdir.
- Buna katılırım çünkü, pirincin içinde siyah taşlardan değil, beyaz olanlardan korkmak lâzımdır hocam!
- Bakıyorum bu sohbet seni pek sardı çekirge; artık keselim, işlerin seni bekliyor...
- Ama hocam hiçbir soruma doğru dürüst cevap vermediniz ki?
- Bilgece cevap almak isteyenler akıllıca soru sorarlar çekirge; beni böyle lüzumsuz ve boş şeylerle meşgul ettiğin için sana iyi bir ceza vermem gerekiyor. Sana ceza olarak Cumhurbaşkanı'nın yedi yıl boyunca yaptığı bütün basın açıklamalarını ezberleme ödevini veriyorum.
- Hocaaam!..