Eğlenceli yazı

Altı sene önce üç aşağı-beş yukarı tam da bugünlerde, o âna kadar hiçbirimizin varlığını bile bilmediği Genelkurmay'ın internet sitesinde bir basın açıklaması yayınlandı; bildiri gece saat 23 sularında web sitesine konulduğu için çoğumuz farkına varmadık; gümbürtü ertesi sabah koptu.

Genelkurmay kısaca şunları söylüyordu: “23 Nisan öncesinde yurdun bazı yerlerinde laiklik aleyhtarı ve din bezirganlığı olarak nitelenebilecek olaylar vuku bulmuştur; bu gelişmeler vahimdir ama TSK, kanunların kendine verdiği görev ve yetkileri kullanmaktan çekinmeyecektir, çünkü bu vahim hadiseler, cumhuriyet rejimine sözde değil özde bağlı olmak ilkesiyle çelişmektedir.”

Bildiri burada noktalansa pek gürültü çıkarmayacaktı, zira TSK'nın anlamlı günler vesilesiyle laikliğin tehlikede olduğu yolundaki bildirilerine kamuoyu bir hayli alışmıştı; ne var ki Genelkurmay, laiklik hâmiliği yapmakla yetinmemiş, o günlerde yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi meselesini de laikliğe bağlamıştı. Askerler bu konuyla ilgili “olumsuz yorumların” karşısındaydı ve gerektiğinde tavrını açık ve net şekilde koyacağından kimse şüphe etmemeliydi.

Bildirideki şu cümle de dikkat çekiciydi: “Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk'ün, ‘Ne mutlu Türk'üm diyene!' anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.”

Genelkurmay'ı bu derece asabileştiren gelişme, yeni cumhurbaşkanını seçmekte hükümetin kendi içinden çıkaracağı bir aday üzerinde ısrarlı oluşuydu; bardağı taşıran damla buydu.

Ertesi sabah hükümet, o güne kadar daha önce hiç yapılmamış bir şey yaptı, sözcüsünün ağzından şu cümleyi kurarak “bir ilk”e imza attı: “Genelkurmay Başkanlığı, hükümetin emrinde, görevleri Anayasa ve ilgili yasalarla tayin edilmiş bir kurumdur. Anayasamıza göre, Genelkurmay Başkanı görev ve yetkilerinden dolayı Başbakan'a karşı sorumludur.”

Açıklama uzundu ama can alıcı cümle böyleydi. Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir hükümet, ordunun görüşüne karşı çıkıyor ve bununla da yetinmeyerek, “Siz Başbakan'a karşı sorumlu bir kurumu temsil ediyorsunuz; saygıyla kendinize geliniz!” diyordu kibarca!

O gün, Cumhuriyet tarihinde bir dönemeçti; o günden beri yakın tarihimiz bambaşka bir mecrâda akıp gidiyor.

*

Konulduğu web sitesinden 4 ay sonra kaldırılan bu bildiri yayınlandıktan sonra basının tanınmış isimleri “e-muhtıra” ile ilgili görüşlerini açıkladılar; bu görüşlerden bazılarını bir internet sitesinden iktibas ederek aşağıda dikkatlerinize sunuyorum. Her yılın 26 Nisan'ında bu satırları bir kere daha okumanın zihin açıcı etkiler yaptığına inanıyorum. Şöyle:

CHP Sözcüsü Mustafa Özyürek (NTV'ye telefonla bağlanarak): “Tabii bu bir muhtıradır. Hükümetin bunun gereğini yerine getirmesi gerekir.”

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen (Muhtıradan bir gün sonra): “Genelkurmay'ın tesbitleri bizim tesbitlerimizden farklı değildir. Altına imzamızı atarız. ‘Ne mutlu Türk'üm diyene' sözünü kimse küçümseyemez ve bunu küçümseyenleri devletin düşmanı sayarız. Türkiye'yi Atatürk düşmanlarına teslim etmeyeceğiz.”

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal: “Bu tablonun değişeceğini meydanlar gösterdi. Müdahaleye uğrayan yönetimlere halk sahip çıkmadı. Halkımız devlet organlarıyla çatışanlara sahip çıkmaz. Bu ortamda mağduriyet yok, dayatma var. Anayasa Mahkemesi 367 kararını onaylamazsa ülke çatışmaya gider.”

Nur Serter (Muhtıradan bir gün sonra): “Genelkurmay Başkanı'na “memur” diyen bir zihniyete karşı Türk Silahlı Kuvvetleri'nin önünde, şanlı ordumuzun önünde saygıyla eğiliyoruz. Türk ordusu çok yaşa. Türk ordusu, 27 Nisan'da bizim sesimizi duymuş, bizim sesimize sahip çıkmış, demokrasiye sahip çıkmıştır. 27 Nisan'da Türkiye Cumhuriyeti'nin gerçek iradesine sahip çıkmıştır.”

Oktay Ekşi (Hürriyet): “Bu. adı konulmamış bir muhtıradır. Genelkurmay Başkanı'nın sözleri gayet açık, eğer demokrasinin kavram ve kuramlarını kullanarak bu cumhuriyetin laik karakterini tahrip etmek, onu yıkmak istiyorsanız biz buna müsaade etmeyiz diyor.”

Tufan Türenç (Hürriyet): “Tabii ki bu bir muhtıradır. Bu muhtıranın özü AKP'nin çıkardığı cumhurbaşkanı adayına Türk Silahlı Kuvvetleri'nin karşı olduğunu açıklıyor.”

Ertuğrul Özkök (Hürriyet): “Demokrasi kaygısıyla, sadece askeri eleştirmek, ne adil, ne yararlı, ne de sonuç verici bir girişim olacaktır; çünkü o bildiride savunulan görüşler, toplumun önemli bir bölümü tarafından paylaşılmaktadır.”

Yılmaz Özdil (Sabah): “Hâlâ deniyor ki, bundan sonraki adım ne olur? Bundan sonraki adım, tank olur. Gücüm var diye dayatırsan, gücü olan sana dayatır.”

(Hıncal Uluç): “Ordu sonuna kadar bekledi.. Gerekli uyarıları en demokratik şekilde yaparak, ‘Sözde değil, özde' diyerek bekledi.”

Ural Akbulut (Eski ODTÜ Rektörü): “Bu ikinci 28 Şubat'tır, TSK her şeye rağmen soğukkanlı davranmıştır.”

Ece Temelkuran (Milliyet): “Genelkur-may'ın açıklamasıyla mitinglerin daha da coşmuş olması bu mitingleri otomatik olarak militarist yapmaz.”

Fikret Bila (Milliyet): “TSK, türbanın ve temsil ettiği zihniyetin Çankaya'ya çıkmasına karşı ilkesel bir duruş sergilemiştir.”

Ahmet Hakan (Hürriyet): “Muhtıraya karşıyız' diyeceğiz ve ötesini söyleyemeyecek miyiz? Ben ötesini de söylerim arkadaş.”

Nuray Mert (Radikal): “Şimdi Genelkurmay bildirisini öne çıkarıp, bu fetihçi zihniyetin arkasında durmak istemiyorum.”

Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç: “Kamuoyuna bilgi veriliyor ve bunların gereği yapılmazsa istenmeyen şeylerin olabileceği mesajı verilmek isteniyor.”

*

Hemen ve önemle belirtmeliyim ki, pek çok internet sitesinde yer alan bu görüşleri, “Vay canına, neler de söylemişler” demek ve dedirtmek için iktibas etmedim. Demokratik kıstaslar içinde ifade olunduktan sonra bana ters gelen fikirlerin bile serbestçe söylenmesinden yanayım; kaldı ki yukarıdaki görüş sahiplerinin pek çoğu, yanılmıyorsam bugün de farklı şekilde düşünmüyor, görüşlerini koruyorlar. Ezcümle, bu görüşleri ayıplamıyorum ama kesinlikle katılmadığımı daha o günlerde şöyle dile getirmiştim (30 Nisan 2007, Zaman):

“Ordu yöneticilerinin kendilerinden başka neredeyse herkesi laiklik ve cumhuriyet düşmanı sayan nobran tavırları izzetinefsimi incitiyor; bizleri devletin temel değerlerine muhabbet ve sadakat gösterisinde bulunmaya itmesi gururumu rencide ediyor. Rütbesi ne olursa olsun, herhangi bir üniformalı bürokratın, kendini daha işin başında benden daha yurtsever saymasını kabul etmiyorum. O yüzden bu müdahaleyi fikrî hürriyetime, siyaset felsefeme, dünya görüşüme karşı yöneltilmiş bir nobranlık sayıyor ve protesto ediyorum.”

*

“Pazar yazısı dediğin eğlendirici olur, ben hiç eğlenmedim ama” diye düşünenleri de bu arada protesto ettiğimi belirtmek isterim; bir filozof buyurmuş ki, “Nelere güldüğünüz sizi tarif eder!”

Hadi bakalım, çıkın işin içinden şimdi…


Kaynak (Arşiv)