Dürüstlük karinesi
-Buyrunuz sayın aday, bize kendinizi anlatınız kısaca...
-Valla eksik olmasın bir kısım medya sâyesinde tanımayan kalmadı, gerek görmüyorum. Ayrıca dürüstümdür; herkes öyle söyler, kime isterseniz sorabilirsiniz. Bir gün ilkokulun bahçesinde bilye oynuyorduk. Müdür çağırdı, meğer hademenin paspasıyla kovası kaybolmuş...
-Efendim dürüstsünüz, kabul ettik; başka hangi meziyetiniz var ilâveten?
-Ha, haram yemem ben, yalan söylemem, yolsuzluğa hırsızlığa müsaade etmem; çalmam ve çaldırmam. Hani vardır ya o fıkra; ne çalıyor ne çaldırıyor diye, Keh keh... Aynen öyle yani!
-Her defasında dürüstlük vurgusu yapmanız dikkat çekici; diğer adayların dürüstlüğünden bir şüpheniz olmalı; var mı?
-Ha, onlar mı? Dürüst değiller tabii; olamazlar ki? Onlar dürüst olsalar, benim bir anlamım kalmaz çünkü. Sıkıysa meselâ çıksınlar ekranda karşıma, yüz tane yolsuzluk dosyası çıkarıp perişan edeyim o'ssaat; çok şeyimdir bu konuda...
-Dürüstsünüz!
-Evet, dürüstüm elbette; ayrıca çok da ahlâklıyımdır. Ahlâk üçe ayrılır; biir...
-Bizim ondan şüphemiz yok; öyle olmasaydı zaten partiniz sizi bu göreve lâyık görmezdi, başkaca vasıflarınızı da bilmek isteriz...
-Ha, hiç sinirlenmem ben beyefendi; sinirlerim çok sağlamdır. Beni bir kere öğrenciyken dövmüşlerdi; ağlamadım bile. Çok da iyi dayak yerim haa...
-Bu kabiliyetlerinizin belediye yönetmek için yeterli olduğunu düşünüyorsunuz o halde?
-Kesinlikle! Dürüstlük yetmez mi? Bakınız benim ömrüm bürokraside geçti. İnanın ki bir kuruluşta çalıp çırpanları engellerseniz, memlekete en büyük hizmeti yapmış olursunuz. Öteki ıvır-zıvır işler kendiliğinden hallolur zaten; teknik meselelerdir. Kaynak israfını önler, dürüst olur, insanlara hakça davranırsanız belediye de yönetirsiniz, parti de...
-Parti derken?
-Ay ağzımdan kaçtı; dilim yansın, tüh! Parti mi dedim; evet parti dedim; bizim parti en bir dürüsttür meselâ, ayrıca çok da ahlâklıyızdır. O kadar dürüstüz ki, dürüstlüğümüzün zekâtını versek, öteki partilere de yeter. Artanı da ihraç ederiz.
-Peki çok dürüstsünüz, ahlâklısınız; niçin sizin partinin burnu bir türlü yerden kalkmıyor; halk niçin her seçimde sizi -tabir yerindeyse- çok kötü pataklıyor?
-Dayak yiyoruz ama kızıyor muyuz? Hayır! Bu sayın halk bizi anlamıyor efendim; zaten hiç anlamadı. Bakınız Başbakan'ın ne işi vardı Davos'ta? Hem İngilizce bilmiyor, hem efelik ediyor. Madem gittiniz sinirlenmeyeceksiniz; ben sinirleniyor muyum meselâ? Biz de Filistinli çocuklar için miting yaptık; n'oolmuş yani; halk tutup bunlara şey'ediyor. Haksızlık yani; halka dürüstlüğü öğreteceğiz, başka çaresi yok!
-Başka bir konuya geçelim. Sizin için İstanbul'da kaybolur o diyorlar...
-Efendim bunlar küçük ayrıntılar, bilsem n'olacak; ben taksi şoförü müyüm arkadaş?
-Projeniz de yokmuş, yani vizyonunuz filan; yok mu gerçekten?
-Bakın biz çook proje gördük bugüne kadar; bunlar lâftır, önemli olan dürüstlüktür, nâmusluluktur. Dürüst, nâmuslu iseniz konuşalım. Ben adamı dürüstlüğümle döverim; hem çok fena döverim!
-Sinirlendiniz?
-Yoo, sinirlenmem böyle şeylere ben; sinirlerimi aldırdım ben; geliniz sizinle televizyon tartışmasına çıkalım; sizi perişan edeyim, ne belgeler, ne dosyalar var bende!
-Zaten televizyon canlı yayınında şeyediyoruz efendim... Rejiden ikaz ediyorlar; süremiz bitmiş, son mesajınızı alıp kapatalım; buyrun?
-Dürüstüm, dürüst değilsin, dürüst değil; dürüstüz, dürüst değilsiniz, dürüst değiller!