Durun; siz kardeşsiniz ayol!
İki gündür “Bakayım anlayacaklar mı?” merakıyla gazeteleri, tartışma programlarını takip ettim.
Bu kadar aklıbaşında insanın sorumluyu bulamadığını görünce üzüldüm. Her defasında olduğu gibi gerçekleri ve olayın hakiki sebeplerini açıklamak görevi yine bana düşüyordu! Artık dayanamıyor ve açıklıyorum.
-Durun siz kardeşsiniz, bu evlilik gerçekleşemez! (Bu cümle, tam olarak derbi gecesi çıkan rezaleti izah etmiyor ama o kadar düşündüm, başkaca bir lâf bulamadım.)
Yanlış iz üzerinden gidiliyor arkadaşlar; sorumlular ve suçlular yanlış yerde aranıyor; o yüzdendir ki her kafadan bir sesin çıktığı şu ortamda kamuoyumuz net bir fikre, doğru kanaate erişemiyor. N’ayır naayır, hepsi yanlış; bütün olağan şüpheliler suçsuz! Meselâ taraftar gruplarının hiçbir kabahati yoktur; onlar öteden beri necib fitbol matbuatının ileri sürdüğü üzere fevkalade siportmen, centilmen, hakyemez, çok şirin ve çok tatlı dozda isyankâr, eli-yüzü düzgün delikanlılardır; iki gruba ayrılarak birbirlerine muhasım kesildikleri vahim iftiradır. Geçmişlerine bakın, zerre miktar sabıka, çirkin bir elfâz, rakiyplere karşı bir sebb ü şetm gösterenin alnını karışlarım nitekim.
N’ayır efendim, istadyuma istiâbından fazla seyirci alındığı, kapıların zorlanıp kırıldığı, bilet okuyucu sistemlerin tahrib edildiği asılsız ve boş bahanelerdir; zira o kapılar zaten çürüktü, olağan maça girme telâşı esnasında kendiliklerinden kağşayıp yere serilmişlerdir. Bilet okuma sistemlerine ise tesadüf bu ya, nazar değmiştir. “Yok daha neler” denilmesin efendim; kem nazarıyla dağları deviren, arslan gibi pehlivanların belini büken nice örnekler vardır ilgili literatürde...
Güvenliği sağlayan çocuklar tamamen masum. Muazzez fitbol kulüplerimiz ve yöneticileri sütten çıkmış ak kaşık, hepsi beyefendi; birinin aleyhinde yüz kızartıcı cürümden mahkeme kararı gösterebilir misiniz aceba? Fitbolcu kardeşlerimiz terlerini son damlasına kadar akıtarak isportif vaziyfelerini yapmışlardır. Sipor bürokrasimizin maşallahı vardır; bir de yüz taraması yapan kameralar gelirse pastaya kuş kondurmuş olacaklardır. Gazeteci kardeşlerimiz, ulvi bir kamu hizmeti yapıyorlar sadece. Siyasetçilerimize gelince kim onlara toz kondurabilir; üç kuruşluk bir forma mukabilinde gak diyene kanun, guk diyene ceza tadilatı, öhö diyene istadyum vermek suretiyle şu âhenkli tablonun en siteril aksâmını teşkil ediyorlar. Herkes mâsumsa kim çıkardı kardeşim bu rezaleti? Arzediyorum; ben çıkardım! O gün evde oturmuş öylecene miskin miskin maçı seyrediyordum. Sahadaki fitbol kalitesi hoşuma gitmedi, hanıma da biraz canım sıkılmıştı zaten. Hıncımı bir yerden çıkarmak istedim. Evvela ekrana leblebi atarak olay çıkarmaya çalıştım, paparayı yiyince can sıkıntım moral çöküntüsüne dönüştü. Öfkelendim. “N’aapiiim, n’aapiim” diye düşünürken maçın 90. dakikasına gelmişiz. Bu defa uzay çağının telekinetik tekniklerini kullanayım bari dedim; çok esaslı bir kaynaktan okumuştum; uzaktan telkinle çok fena şeyler yaptırılabiliyormuş. “N’oolur sahada kötü bişeyler olsun, maç yarıda kalsın, ortalık birbirine girsin, kötülük kazansın” diye nefesimi tutup, sonra ekran aracılığı ile Olimpiyat istadyumuna kötü sinyaller üflemeye başladım.
İki dakika sürmedi, güm! Haydi, üzmeyin birbirinizi; sarılın, öpüşün, koklaşın. Siz aslında kardeşsiniz. Kimsenin suçu yok. Her şeyi can sıkıntısı yüzünden ben yaptım. Pişman mıyım? Valla bilmiyorum; pişmanlık demeyelim de “Nefesim amma da kuvvetliymiş yahu” şeklinde bir şaşkınlık içindeyim. Birkaç defa telekinetik nefes kudretimi iyi şeyler olsun maksadıyla tecrübe ettim. Pek randıman vermedi ama birader, kime uzaktan bir kötü niyet nefesi yollasam iflâh olmuyor, o kesin. [email protected]