Durun aslanlar, biraz düşünün!

"Müdafaa-i Hukuk", "Kuvayı Milliye" gibi isimler altında çoğunluğu internet üzerinden faaliyet gösteren yeni birlik, dernek ve benzeri teşekküllerin son günlerde "yükseliş"e geçmesinin üzerinde duralım.

Yakın tarihte bu örgütler, devlet otoritesinin iyice zaafa uğradığı 1918 yılı sonbaharında kurulmaya başlandı. İnkılap tarihi kitaplarında halkın heyecanını ve esarete duyduğu tepkiyi ifade eden sivil bir örgütlenme biçimi gibi takdim edilseler de İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin güdümünde oluşmuşlardır. Cemiyetin önderleri her ne kadar ülkeyi terketmek zorunda kalmışlar ise de ülkedeki en etkili siyasi teşkilat hâlâ ITC idi ve orduda, bürokraside ve taşrada bu cemiyet çok önemli bir tabana sahipti. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, ITC'nin direktifleriyle kuruldu ve hızla teşkilatlandı: "Örgüt arkasındaki ittihatçılar genellikle örgütün 'ulusal' niteliğini vurgulamak ve geniş destek çekmek amacıyla yerel eşraf ve din adamlarının (çok defa müftülerin) cemiyetin itibari başkanları olmalarına çalışıyorlardı. Sonra da örgütün temsile dayanan niteliğini kanıtlamak için bir kongre düzenlemeye girişiyorlardı. Gerçekte bu kongrelere genellikle ITC taşra örgütünün davetli ama seçilmemiş memurları gidiyordu." (E. J. Zürcher, Modernleşen Türkiye'nin Tarihi, s. 216)

O tarihlerde millet ve devlet adına varolmanın mânâsı, bir yerde Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri etrafında toplanmakla tecelli ediyordu. Bugünün şartları, Müdafaa-i Hukuk benzeri kuruluşların yeniden ihyâsını haklı gösterecek vehâmette değildir. Devlet bütün kurumlarıyla faaldir. Devlet dururken hukuku, kamu nizamını ve asayişi müdafaaya kalkışmak evvelemirde devlet terbiyesine ve geleneğine aykırı düşer.

Kuvayı Milliye ise, daha sonra Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri şeklinde tevhid edilen kuruluşların inisiyatif ve kararı ile varlığına izin verilmiş bir çaresizlik teşkilatlanmasıdır. İçine düştüğü otorite ve kuvvet zaafından ötürü Ankara Hükümeti, batı cephesinde Kuvayı Milliye müfrezelerinden 1921'e kadar istifade etmek zorunda kaldı ama bu isimle tefâhur edenler, Kuvayı Milliye'nin akıbetini de bilsinler: Bu teşkilat, merkezi denetim ve otorite fikrinden nefret ettiği için hızla tasfiye edildi. Çerkez Ethem Yunan birliklerine iltica ederek Türkiye'den koptu, kalanlar ise merkezî ordunun bünyesine girdiler.

Yeniden Kuvayı Milliye fikrinin yeşertilmesinde mantık nedir; "Devletin gücü yetmiyor, biz örgütlenip başımızın çaresine bakalım" değilse nedir? Böyle teşkilatlanmaların bir âkıbetini yukarda kaydettik; ikinci örneği 70'li yıllarda yaşanmış ve "devleti devlete rağmen esirgeme" heyecanı, 12 Eylül hapishanelerinde acı gerçekle karşı karşıya gelmiştir.

Müdafaa-i Hukuk hareketinin akıbetini merak eder misiniz? Anlatalım: Bu kuruluşlar önce BMM çatısı altında Mustafa Kemal Paşa'nın riyasetinde Müdafaa-i Hukuk grubuna dönüştürüldü, ardından Halk Fırkası adını aldı. Halk Fırkası ise kısa bir süre CHP isminde karar kıldı. Bu süreçte dikkate değer nokta, muhaliflerin II. Grup nâmı altında dışlanarak siyasetten dışlanması ve 1923 yazında yapılan seçimlerde tamamen tasfiyesi idi. Aslında onlar da Müdafaa-i Hukukçu idiler ama Nutuk'ta bu zümreden hiç de hayırhah bir dille bahsedilmez.

Siyaseten belki doğru ama vicdanen tartışmalı bir noktadır bu.

Kıssadan hissesi şudur: Bugün belki birileri "dayanın arslanlar arkanızdayız" derler de, meselenin tavı geçtiği gün, "devletin nizami güçleri dururken hukuku savunmak, Kuvayı Milliye müfrezelerini diriltmek ne haddinize bakayım" diye te'dip ediverirler!

Sâkin olalım; sükûnet anlarında biraz yakın tarih okuyalım. İmralı mahkûmuna demokrasinin nimetlerinden istifade ettiren irade ile, "yürüyün arslanlar" gazının nereden geldiğine bakalım, âgâh olalım. Milli heyecanımızı yanlış vâdilerde selsebil etmeyelim.


Kaynak (Arşiv)