Dünyanın bütün mustazafları, birleşin!
Siyasi İslâmcı kardeşlere takılmadan duramıyorum; şu günlerde sık sık yarı istihzâ ile sarfedilen “milli birlik ve beraberlik” klişesi iğreti ağızlara hiç yakışmıyor zira hakikati yok. İslâmcılar “Tevhîd’ akîdesinden bahsederken daha sahici ve en azından kitapta yeri olan bir kavrama işaret ediyorlardı. ‘Tevhid’den ‘Milli birlik ve beraberlik’e tenezzüldeki siyasi maslahat endişesi, sahte ve zoraki bir tebessümü zedeleyen çürük bir diş gibi sırıtıyor.
Tevhid nire, milli birlik ve beraberlik nutukları nire?…
Kürsülerden üzerimize boca edilen, ‘Bayram, kardeşlik, küslük günahtır, barışmadan olmaz, hep birlikte birlik ve beraberlik havasında’ kabilinden lâflar, nasıl da tenimize değmeden, bir ferahlık hissi uyandırmadan buharlaşmakta…
Bizler, bu gazetenin yazarları, çalışanları, okuyanları ve kenardan da olsa destekleyenleri kendimizi bir türlü şu ‘milli birlik ve beraberlik’ çerçevesi içinde bulamıyor olmanın garipliği içindeyiz. Bayram mesajlarında konfeti gibi bol keseden savrulan kardeşlik temennîlerinin ‘siz hariç ama’ ihtirâzî kaydına tâbi tutulduğunu biliyor, hissediyoruz. Nasıl hissedilmez ki? Keçeyi sudan çıkarmış yurttaşların kendileri için var saydıkları hukuk teminatları, haylicemiz için yok hükmündedir. Her an tutuklanabilir, her an gazetenize el konulup kayyım atanabilir, gazete dağıtımı engellenebilir, malınız müsadere edilebilir, web siteniz karartılabilir; velev ki yurt dışına çıkacak olsanız CHP’li vekil gibi uçaktan indirilebilir veya daha beteri pasaport kaydınızı sıfırlanmış bulabilirsiniz. Her vatandaş için teorik bir hak olduğu farzedilen mahkeme kapısında hukukunuzu aramak bile sizin için muâllâk bir ihtimâldir.
Suriyeli mültecilere yönelen, ‘Bu insanları ülkemizde değerlendirme imkanına sahibiz. Ortak değerlerimiz olan insanlardan istifade ederiz, insani olmayan şartlarda yaşamalarının önüne geçmiş oluruz.’ gibi buram buram mürüvvet ve ihsân duyguları ihsâs eden cümleleri okuyunca anlıyorsunuz ki kasdedilen siz değilsiniz: Bırakınız ‘birinci sınıf vatandaşlık’ gibi janjanlı, fırfırlı ve aslı-astarı olmayan sıfatları, hatta boşveriniz vatandaşlığı, insan bile değilsiniz. İnsan olsanız hukukunuz olurdu. Zaten Suriye mültecilerini kucaklayan cümlelerdeki ‘ortak değerler’ kriteri haybeye sarfedilmiş bir söz değildir, mânidardır.
Bu satırların okuyucuları ne demek istediğimi biliyor da, sair yurttaşlar henüz vaziyetin farkında değildir. Gidişat şunu gösteriyor ki yakın bir gelecekte ya herkes adam gibi verilen mesajları doğru okuyup ‘milli birlik ve beraberlik halakası’na tam bir sadakat ve biat ile iştirak edecek veya dikbaşlık etmeye kalkışırsa, hani o ağızlarından hiç düşürmedikleri gibi ‘Öz vatanında parya’ olup sürüm sürüm süründürülecek, kapılardan geri döndürülecek, uçaklardan indirilecek, işsiz kalacak, kapısına çarpı işareti konulacak ve haymatloslaşacaktır.
Şair Eşref bundan yüz küsür sene önceden bu vaziyeti şöyle tesbit etmişti: “Padişahım bir drahta (ağaç) döndü kim gûya vatan/ Daima bir baltadan bir şahı (dalı) hâlî kalmıyor/ Gam değil amma böyle mülkün elden gitmesi/ Gitgide elde zulmetmeğe elde ahalî kalmıyor”. Hakikaten gam değildir zirâ elde vatandaş kalmazsa bu defa Akdeniz sahillerimize fevc a fevc akın etmesi beklenen Rus turistlerle illâ ki bir ‘ortak değer’ aranır ve bulunur. Ne de olsa Ruslara verdiğimiz zarar, yani domatessiz, bibersiz, eriksiz kalmak, Suriyeli mustazafların başına gelen felâketlere nisbetle devede tüy mesâbesindedir.
Mustazaf nedir? Onu da, yıllarca mustazaf edebiyatı yaptıktan sonra Suriyeli mustazaf kardeşlerini Ege sularına balık yemi gibi serpen, varil bombalarıyla katledilmelerine ve artanının da sokaklarda dilencileştirilmesine sebep olan mücahit/mütayit İslâmcı eskilerine soracaksınız bir zahmet.
Sahi, ne zaman birleşeceksiniz ey dünyanın bütün mustazafları?