Dünya Kupası’nın en güzel sahnesi

Ramazan’ın “birinci devresi” fırtına gibi geçtiyse, bunda Dünya Kupası maçlarının katkısını inkâr etmek, özellikle benim gibiler için nankörlük olacaktır.

Benim gibiler derken “genç” yaşta emekliye ayrılmış ve oruçlu günlerde mesaiye gitmek zorunda olmayan ve bu özelliklerine ilaveten futboldan hoşlanan hemcinslerimi kastediyorum. Burada cinsiyet ayrımcılığı yapmadığımı belirtmeye gerek görmüyorum; eğer siz, “Haziran gelse de Dünya Kupası maçları bir başlasa; biz de güzel güzel seyretsek” diyen bir hanımefendi duydu iseniz bu fikrimi gözden geçirmeye razıyım. Evet, kadınlar artık eskiye göre daha çok futbolla ilgileniyorlar hatta aralarında futboldan anlayanların nisbet itibarıyla erkeklerden fazla olduğunu da söyleyebilirim (Burada yine cins ayrımcılığı yapmıyorum!). Zannediyorum ki kadınlar, “Bu futbol nasıl bir şey ki erkekler deli divane oluyor; şu olguya bir de biz yakından bakalım” fikriyle futbolla ilgilenmeye başladılar ama hayalgücünüzü ne kadar zorlarsanız zorlayın, “futbol fanatiği” deyince aklınıza bir erkek gelecektir, asla bir kadın değil.****

BİR TRT KLASİĞİ

“Maç TRT’de izlenir” diye bir klişe vardır ya hani; biraz onu hatırlayarak, biraz da “En azından devletin malıdır, ciddi kuruluştur, adam gibi yayıncılık yapar” güvenciyle geçtik TV başına...

İyi de ara ki bulasın maçı veren TRT kanalını...

Uydu listesinde bir hayli TRT kanal listesi var; her birini tek tek muayene edip, naklen yayını yakalamak lazım. Kimi gün spor kanalında, bazen TRT 1’de, bazen HD kanalında...

Her maçtan önce, “Acaba maç yayınını bulabilecek miyim?” heyecanı çekip durduk; onca resmi kanal bolluğunun tam olarak ne işe yaradığını pek anlayabilmiş değilim. Üstelik TRT yayınlarını güya sonu ..mart’la biten bir şifreli kuruluştan izleyen bir platformun abonesiyiz. TRT HD yayınını bir defa tesadüfen yakalayabildim.

Bir ara, “Yahu koca Dünya Kupası geldi geçiyor, HD kalitesiyle bir maç seyredemeyecek miyiz bre!” diye kendimizi gaza getirip smartçılardan teknik destek alalım dedik. Verilen cevap şöyleydi: “Filan kanalı açın, 10 dakika seyrettikten sonra filancaya dönerseniz belki bağlanabilir!”

-Bizi mi işletiyorlar nedir diye hayli düşündükten sonra yine o bildiğimiz ve alıştığımız görüntü kalitesiyle yetinmek zorunda kaldık; buna da şükürdü çünkü... Öyle zannediyorum ki seyircilerin onda dokuzu aynı durumdadır.

Saçmalığın boyutlarını öğrenmek isteyenler, internette forum sitelerinde bu konuyla ilgili bitip tükenmek bilmeyen şikayetçi görüşlerine göz atabilirler. Vergilerimizle yayın yapan TRT, zengin teknik kadrosuna ve altyapısına rağmen 2014 yılında seyircilerine kupa maçlarını HD kalitesinde seyrettirmeyi başaramadı!

BİR TRT KLASİĞİ DAHA: ÖMER ABİ

Maçlar başladı; aa Ömer abi. Yarı final maçlarına kadar bir yanda maç seyredip öteki taraftan Ömer abi’nin futboldan ne kadar anladığı konusunda birbirimizle kısır polemikler yaparak eğlendik durduk. Bu elbette haksız, hatta insafsız bir polemikti ama galiba Ömer abiden bir miktar usanmış, hatta yılmıştık. TRT yönetiminin bizimle aynı kanaatte olduğunu nereden bilelim? Ömer abi yarıfinal maçından sonra bizleri terk edince finali, sadece görevli spikerin anlatımıyla seyretmek zorunda kalınca anladık bir şeyleri; Ömer abi de bir TRT klasiğiydi ve tam da ona alışmaya başlamıştık...

Bir TRT spikerinin maç anlatımına razı olmak, tek başına geceyarısı bir mezarlıktan geçmek kadar ürkütücü bir tecrübe! Misâl: Final maçı!

TRT’YE İĞNE; ZAMAN’A ÇUVALDIZ!

TRT’yi haşlama tenceresine atmışken yazılı basına sataşmadan geçmek olmaz. Eskiden böyle değildi; son yıllarda spor basını iyiden iyiye dünya futbolunu boşlayıp bizim lige kilitlendi ve futbol kültürünü filan bir tarafa bırakıp taraftarın gönlünü hoş edecek tarzda yayını tercih etmeye başladı. Çok önemli maçların oynanacağı gün, bizim gazetede maçla ilgili tanıtım haberi bulmakta çok zorlandığım oldu. Tanıtımdan ve hadiseyi zenginleştirici haber ve röportajlardan geçtik, maçların programını spor sayfasında bulup okumak bile bir ezâ haline geldi. Yakın gözlükle yapılan ince bir tetkikten sonra bulabildiğim program sütunu karınca duası gibi “gubari” bir hurufatla dizildiği için ayrıca büyüteç gerektiriyordu!

Bu tenkidlerimi spordan yetkili arkadaşlarımın yüzüne de söylediğim için sizlerle paylaşmakta mahzur görmüyorum. Diğer gazeteleri de ortalamaya katarak şunu söyleyebilirim: Gazeteleri yöneten ve gazete sahiplerine hesap veren sorumlu yöneticiler yüzünden Türkiye’de futbol merakı ve sevgisi şaşılacak derecede azalmış hatta sığlaşmış bulunuyor. Dünya ve Avrupa futbolu medyamızın umurunda bile değil; varsa yoksa dört büyüklerin, -yarıdan fazlası uydurma- transfer haberleri, yöneticilerin gururunu okşayan abuk-subuk demeçler, futbolcu dedikoduları...

Yahu Dünya Kupası’nda yarı final maçları oynanıyor, biraz da bununla ilgilenseniz olmaz mı?

MESUT’U İKİ KERE TEBRİK EDİYORUM!

Gelelim maçlara: İtalya, Fransa, İngiltere, İspanya, Belçika, Portekiz gibi kuvvetli liglere sahip Avrupa devlerinin kâğıttan kaplan gibi ilk turlarda devrilivermeleri çok keyifliydi; büyük zevk aldım. Buna mukabil Cezayir, Kamerun, Porto Riko, Kolombiya ve Şili’nin futbola kattığı şeyler, insanlara futbolun sadece futboldan ibaret olmadığını hatırlatan güzellikteydi.

Ayrıca durağan artistik çalım ve pas işçiliğinin sonu oldu bu Dünya Kupası; onun yerine futbolun teknik güzelliğini ezmeden bütün maça yayılan güç ve organize olabilme kabiliyeti, futbolun yeni yükselen değeri olarak dikkat çekti. Kısaca söylemek gerekirse Brezilya tipi futbol adeta maskara oldu, Almanya ise yıldızlaştı. Almanya, öteki kupalarda olduğu gibi mekanik bir hantallık içinde değildi; güçlü, disiplinli ve gerektiğinde zarif olmayı da bilen bir futbol tarzıyla hak ettiği şampiyonluğu aldı.

Turnuva boyunca yerli futbol yorumcularımızın nedense pek beğenmediği Mesut Özil’i ben çok beğendim. Bütün Alman ataklarını organize etti ve topun takımında kalmasını sağladı. Mesut’u gururla seyrederken yıllar önce onun, bizim milli takım yerine Almanya’yı tercih etmesini hatırladım ve içimden “Aferin Mesut” dedim. Eğer Türkiye’yi seçmiş olsaydı, futbolunu büyütemeyecekti çünkü!..

Şampiyonanın en güzel karesini ise yukarıda görüyorsunuz; gönüllerimizin şampiyonu Cezayirli futbolcuların şükran secdesi, Lahm’ın kupayı kaldırdığı andan çok daha güzeldi çünkü futbolun hayatımızda kaplaması gereken yeri temsil ediyordu.

HEP O HAÇLI ZİHNİYETLİ HAKEMLER YÜZÜNDEN...

Sahi, Türkiye niçin yoktu bu Dünya Kupası’nda; bu “başarı”ya kimlerin, nasıl imza attığını hatırlayanınız var mı?


Kaynak (Arşiv)