DTP nereye?

Bu senenin başlarında "dağda çetecilik edeceklerine düz ovada siyaset yapsınlar" sözleri telaffuz edildiğinde bazılarımız, "hay Allah, biz bunu niçin daha önce düşünemedik, elbette işin doğrusu da budur" diye büyük bir keşifte bulunduklarını sanmışlardı. Bugünlerde düz ovada siyasetin nasıl yapıldığını görüyoruz!

DTP'nin bütün hamleleri, "nasıl olur da partiyi kapattırırım" maksadına yönelik. Parti grubundan üç vekilin Kuzey Irak'a gidip o devir-teslim maskaralığında rol almaları, insâni niyetten filan kaynaklanmıyor; "gelin şu partimizi kapatın artık" mesajı veriliyor. Nitekim Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı DTP Kongresi'ni incelemeye almış; bunun ardı soruşturma safhasıdır, gerisi bellidir (o heyette bulunan hanım vekili, eşi PKK'lıdır diye eleştirmek haksızlık; vekilemizin asıl kabahati, kocasını seçememek değil bir TBMM üyesinin vakarını taşıyamamaktır!).

Israrla İstiklâl Marşı'nı okumamışlar; Vâ esefâ! "Kahraman ırk" sözünden huylanıp, Âkif'in ırkçılık yaptığını mı sandılar nedir; halbuki o marşın rûhu, "Hakk'a tapan millet" şâheserindedir! Yapmayınız, müştereklerimizden bu kadar uzağa savrulmayınız; nereye gidiyorsunuz? "Quo vadis domine"; Guam adasına mı!

Ardından terör suçu sebebiyle yıllarca hapis cezasına mahkum edilmiş hırçın bir elemanı partinin genel başkanlığına getiriyorlar; o da açıyor ağzını yumuyor gözünü. Ovada siyaset yapmak bu mu, bu kadar kolay mı!

Kolay olmadığını biliyorlar elbette; meşru siyaset zorların zoru. Mahkeme DTP'yi, bal gibi haklı sebeplerle kapatınca bu defa, "işte gördünüz, TC barış, uzlaşma ve demokrasi yollarını kilitledi; iyiniyetimiz karşılıksız kaldı, bizi zorla parlamento dışına ittiler" demek daha kolay olacak.

Halbuki DTP'nin Meclis'e grup halinde girmesini iyimserlikle karşılamış "DTP büyük fotoğrafın içine girmeli" temennisinde bulunmuştuk; anlaşılıyor ki, büyük fotoğrafın içine girmeyi faydalı bulmuyorlar. Hakkında kapatılma davası açılmış, soruşturulan, itham edilen bir partinin mensupları sıfatıyla mağdur rolünü benimsemek daha randımanlı görünüyor galiba?

Kürt meselesinin bu hale gelmesinde devlet politikalarının, hükümetlerin, ordunun, basının kabahati var da, şu ucuz Şark kurnazlığının hiç dahli yok mu? Bakınız Türk Ordusu'nun eski yöneticileri bir anlamda özeleştiri yapıyorlar; çok önemli bir noktadır, kayda değer bir siyasi yumuşama sinyalidir; bunun yerine o özeleştirileri, "Şiddetin baş uygulayıcısı olan emekli paşalar bile bugün bu hatalarını itiraf etmektedirler. Geleneksel devlet anlayışı ve bu zihniyetteki partiler hiçbir sorunu çözemedikleri gibi ülkeyi her dönem içinden çıkılmaz kaoslara sürüklemişlerdir" sözleriyle itelemenin mânâsı var mı?

Anayasaya sadakat yemini etmiş bir partinin mensuplarısınız; o yemini ettikten sonra dağdaki teröristlerin temsilcisiymiş gibi Türk devletine "mütareke" teklifinde bulunamazsınız. Yeri gelince eleştirmekten çekinmediğimiz bu devlet, ne kadar âciz durumda kalırsa kalsın böyle laubâli teklifleri ciddiye almaz; alamaz; aldığı noktada zaten bitmiş demektir.

Üzülerek belirtelim ki DTP, üzüm yemek yerine bağcıyı dövmeyi daha akıllıca görerek önemli bir fırsatı imha ediyor; kendisine gösterilen iyiniyet avanslarını elinin tersiyle itiyor. Anayasaya göre etnik temelli parti kurulamayacağı ayan âşikâre iken etnik parti olmayı bile yeterince keskin bulmayarak örgütün, (İmralı'nın) partisi rolünü üstleniyor. Demek ki meşru zeminde siyaset gibi bir niyetleri yoktur, gerginliğe memur edildikleri anlaşılıyor. Türkiye'deki Kürt topluluğunun zeminine yayıldığını gördüğümüz sağduyu ve aklıselim, DTP'de temsil edilmiyor.

Bunu hissediyor, öngörüyor ancak ihtimal vermiyorduk; en büyük tesellimiz, şu ucuz ve kolaycı siyasetin Kürt tabanında kabul görmemesidir.


Kaynak (Arşiv)