Doğan Erdinç'e açık mektup
"Afveyleyelim ki belki bilmez; Bir sürçen atın başı kesilmez"
Şeyh Gaalib
Biz çoğu defa "memleket" kavramını hava, su, yeşillik gibi tabii unsurlarla aynileştirerek algılarız, halbuki memleket dediğimiz şey, birkaç akraba ile dosttan ibarettir aslında. Şehirler, aguşunda tuttuğu evlatlarıyla vasıflanırlar. Bize tabii ve fiziki dokuyu güzel gösteren efsun, o muhitte yaşayan ve o muhitin hayatına iştirak eden insanların güzelliğinden akseden rayha ve ışıktır. Şehir güzel insanlarla kaimdir.
Bugün yaşadığım şehir, "şerefü'l-mekan bi'l-mekin" nüktesinin içini bütün kemaliyle dolduran bir evladına "güle güle" demek talihsizliği ile yüz yüze: Doğan Erdinç Ankara'ya nakl-i mekan ediyor. Doğan Erdinç isminin önüne koyulabilecek başka sıfatlar yok değil; binlerce talebesine hüsn-ü ahlak talim etmiş bir "hoca", yıllarca bu memleketin tapu senedi hükmündeki ecdad yadigarı eseri, sanki şahsi malı imişçesine sahiplenen, bakımına, tamirine, ihyasına uykularını kaçıracak derecede titizlenen bir "Vakıflar Bölge Müdürü", spor camiasına beden terbiyesinin ve centilmenlik ruhunun ne olduğunu defalarca ispat etmiş aktif bir "spor adamı" ve her şeyin ötesinde ve üstünde temas ettiği her insana "eşref-i mahlukat"tan olduğunu hatırlatan bir "dost". Sivas vasatisinin fevkinde "fıtraten" nazik, duygulu ve hassas bir insan; lakin Doğan Erdinç'te kemal mertebesini bulan hususiyet, isminin önünde veya ardında mevki ve meslek ifade eden hiçbir sıfat bulunmasa dahi bizzat ismiyle ve zatıyla "adam" olduğu hakikatidir. Biz bugün öyle bir dosttan ayrılıyoruz ki, tarzının hayr-ül halefi ve vekili mevcut değildir. Sivas bir "devr-i kadim efendisi"nden cüdadır bugün: Sevmeyeni var mıdır ihtimal vermem; ama şu şehadetimi onun dostu da düşmanı da bütün yüreğiyle tasdik etmekte tereddüt göstermez inancındayım.
İmdi gelin halimizin encamına bir yekun çizgisi çekip mevcuda bakalım; "göl yerinden su eksiz olmaz" temennisiyle avunmanın manası yok. Taşra, bir evladını daha cumhuriyetin payıtahtına uğurlarken, gidenin yerini ikame edemediğinin farkına varsa gerektir. Ankaralılar, şahsiyeti ve meziyetiyle Anadolu taşrasını ziynetlendiren bir insanı "Ankara Vakıflar Bölge Müdürü" sıfatıyla Ankara'da ikamete razı edebilmişlerse bu onlar açısından ne karlı bir alışveriştir. Biz ona gönül hanelerimizde makam beğenmezken Doğan Erdinç'in Ankara'da memuren mukim olmayı kabullenmesi, zannımca Ankara ve Ankaralılar hesabına büyük bir iltifattır.
Gelelim "hata vü sevab" cedvelinin her iki sütununu dürüstçe doldurmaya ve nefis muhasebesine; biliyorum ki "Doğan Ağabey" en azından iki hususta kırgın bir haletle Sivas'tan ayrılıyor. Kırgınlığının ilk sebebi "bir kısım" hemşehrilerine karşı her zaman ibzal ettiği ve tam bir sehavetle sunduğu iyi niyetin, dostluğun, arkadaşlığın, hemşehrilik hukukunun ve kendi tabiri ile "hoş amedi"nin muhatapları tarafından layıkıyla mukabele görmemesidir. Nezaketi, bu hakikati açıkça ifade etmesine müsaade etmese de yakın çevresinde bulunan herkesin sezebildiği bu burukluğun "Doğan Ağabey"de zoraki bir misafir gibi aylarca mihman kaldığını fark edebilmiştim. Buna rağmen -yine kendi tabiri ile- "umur-ı hariciye"sinde hemşehrilerine karşı muhabbet ve edebinden hiçbir şey eksiltmediğine şahidim.
Öyle zannediyorum ki "Hoca", bu satırların yazarına da bezlettiği dostluk ve kardeşliğe umduğunca mukabele görmemiş olmasından ötürü bir miktar veya kendi tabiri ile "miktar-ı kafi"de kırgındır; kendisini "ihmal edilmiş" hissetmektedir; içtihadı nokta-i nazarından haklıdır. Bu hususta arz edeceğim mazeretin "Hoca"nın nezdinde itibar bulmayacağını fark ettiğim için nefsi müdafaa cehdinden vazgeçiyorum. Şu kadarını ifade etmeliyim ki onun doğup büyüdüğü memleketini terk ederken bana kırgın kalmasına asla müsaade etmeyeceğim; kırgınlığını hissettiğim zaman bundan gizli bir gurur hissesi çıkardığımı itiraf ederim; çünkü esasen sevmediğimiz birine kırılma fırsatı bile bulamayız. Ne var ki o gurur hissesini de reddederek Doğan Ağabeyimden beni affetmesini dileyeceğim. Bu kadar kolay kırılan tannan ve hassas bir tabiatın, affetmekte de rikkati gönülden ırak tutmayacağını ümid ediyorum.
Seni çok seviyorum Doğan Ağabey; bana kırılmakta ne kadar haklı olsan da bu hakikati ikrardan zevk duyuyorum. Seninle aynı şehrin iklimini bölüşürken sevdiklerime ve hassaten sana karşı dostluk vazifelerimi ihmal ettiğimin farkındayım; ama yakınlarda bir yerde olduğunuzu hissetmek bile yetiyordu. Sen, "Sevdiklerinize muhabbetinizi izhar ediniz" emr-i latifinin hakkını hakkıyla verdin; ben sınıfta kaldım. Affet!
Bundan geri Ankaralılar öğünsün; bize eseflenmek düşüyor.
Ve "Gittikçe artıyor yalnızlığımız."
Okuyucuya not: Bu yazı, şahsi ve mahalli bir muhteva taşıyor; ama yazının anafikrini tanısaydınız, bu yazının sadece "dostluğa ve insana dair" olduğuna siz de hak verirdiniz; hoş görünüz.