Diz boyu siyasetsizlik
STV'de İlber Ortaylı Hoca, İtalya'nın hiçbir makul gerekçesi mevcut değilken çıkardığı siyasi kriz üzerine çok olgun bir değerlendirme yaptı. Büyük devletlerin siyasi davranışlarını dengeleyici bir rol oynayan bürokrasinin bugünlerde İtalya'da devre dışı kalmış gibi göründüğüne işaret ettikten sonra Türk kamuoyundaki gösterileri "estetik ve temkin yoksulluğu" bakımından yadırgadığını söyledi.
Yunanistan'ın bile kabulden sarf-ı nazar ettiği bir tescilli teröristi İtalya'nın neredeyse bağrına basması, kolay anlaşılır bir siyaset gibi görünmüyor; "bürokratik temkin ve dengeleme cihazı"nın İtalya'da dumura uğraması şaşırtıcı; bizde ise alışıldık bir görüntü. İtalya'nın tez zamanda başına bela kesilecek bu terörist makulesine, "nerelerde kaldınız; gözümüz de yollarda idi" muamelesine tabi tutması ile bizimkilerin alamayacaklarını bile bile iade talebinde ısrar ederek Türk kamuoyunu galeyana getirmesi bir fotoğrafın aslı ile arabı arasındaki benzerliği andırıyor. Akdeniz milletlerine has sıcakkanlılık veya temkin hissinden uzaklık böyle tecelli ediyor olsa gerek.
Ne var ki ben İlber Hoca'nın 'estetik yoksulluğu' tabirine takıldım kaldım. Hiddet ve infial halinde bile estetik kaidelerin çerçevesi içinde kalabilmek doğrusu büyük meziyet. Bu tenkid, öfkenin bile üslube çekilmesi gereğini hatırlatıyor. Kitle davranışlarından estetik olgunluk ve seviye bekleyecek içtimai görgüden henüz hayli uzağız; ama en azından öfkemizi akılla dengeleyebilirdik. İlkokul yıllarındayken hükümet meydanında Makarios'un kuklasının yakıldığını seyretmiştim; aynı kaba saba kukla birkaç gün evvel "Apo" suretinde yeniden tutuşturuldu; İtalyan bayrağı da cabası. Bayrak yakmak bize yakışmıyor. Kendi bayraklarına hürmet gösterilmesini bekleyenler, başka ülkelerin bayraklarını aşağılamamalı. Estetik seviyeyi tutturamayabiliriz; ama vakarımıza ne oluyor? Galeyan tehlikedir; vakarı düşürür ve aklı etkisiz kılar.
İşin aslına bakılırsa sokakta gösteri yapan kalabalıklardan estetik seviye beklemeden önce "hepsi de okumuş-yazmış çocuklar"dan mürekkep medya dünyamıza bakmalı; seviyesizlik o raddeye gelmiş ki, "araştırmacı gazeteci" veya "redaktör spiker" sıfatıyla program yapanların en azından bir kısmı, sair zamanlarda arkadaşlık ve komşuluk hukuku kurulamayacak derecede insana itimatsızlık telkin ettiklerinin farkında değiller; birilerinden estetik endişe beklenecekse evvela onlar örnek olmalı. Siyaset alemimiz epeydir şaşkın, sanat dünyamız birbirinden "hanımefendi" ve "beyefendi" görüntü veren garip bir makulenin egemenliği altında. Bu millet estetik terbiyeyi nerede gördü de hazmedemedi? Gençlikten vazgeçtik; orta yaş kuşağı bile anadilini bilmiyor; eğitim müesseselerimiz dökülüyor. Vaktiyle ayakta durabilen ne varsa merhametsizce hak ile yeksan ettik, yerine ikame ettiklerimizin kıymet-i harbiyesi meydanda.
İtalyan hükümetine "aziz müsafür"leri ile hürmetli-muhabbetli münasebetler temenni etmeliyiz; bu kriz sona erip ilişkilerimiz normal ahengine kavuştuğunda iadesini istediğimiz mücrimin bize verilmeyeceğinden emin olabiliriz; aslında bu hususta ne kadar samimi olduğumuz da ayrı meseledir; fakat en azından bu badire esnasında aynaya bakıp hiç de hoş görünmeyen taraflarımızın farkına varabilmeliyiz. İlber Ortaylı "estetik ve temkin" diyor, aynada gördüğümüz ise "kabadayılık ve aculluk." Kitleleri sokağa sürerek yürütülen siyasetten başka ne bekleyebiliriz ki? Son derece nazik ve hassas bir diplomatik problemde şehid analarını "koçbaşı" yerine koyup kitleleri sokağa dökerek netice alabileceğimizi umuyorsak koca hariciye bürokrasisine ne ihtiyacımız var? Üstelik daha dün aynı kitle, kelime seçmekte hiç itina gösterilmeksizin rejim aleyhtarı ilan edilmemiş miydi?
Estetikten, temkinden, itidalden, akıldan geçtik; hiç değilse "kurnazlık" ibraz edin yahu! "Raison d'Etad"nız yoksa sadece iç kamuoyunu manipüle etmeye mi yarıyor?