Dindar ve imansız!
Özellikle sahur ve iftar saatlerinde, hamiyyet-i diniyyemiz büsbütün eksilmesin, mübârek günde sevab yerine günaha girmeyelim diye hanımla ben, ilahiyat starlarının fetva şovu yerine TRT müzik kanalını dinlemeyi tercih ediyoruz. Ee, TRT biz yaştakilerin vazgeçemediği bir marka. Öteki mecrâlarını dibine kadar iktidarın emrine sunup borazanlaştırsa da müzik ve spor kanalları, mesela TRT Haber’e göre BBC kadar tarafsız ve ağırbaşlı kalıyor! Şaka tabii, ama TRT müziğin de kendine göre yandaş demirbaşlardan oluşan bir sanatçı kadrosu var; bunlar haftanın belli saatlerini parsellemişler, geçinip gidiyorlar. Biz onları es geçip, arada tesadüfen yayın fırsatı bulan ‘eski makara’larda sadece müzik endişesi taşıyan programlar yakalamaya çalışıyor ve haliyle çok zorlanıyoruz.
Cumartesi miydi? Semai Kahvehanesi programında muganniye hanımefendi, eski Ramazan’ı yâdettiren bir dekorda çok güzel bir türkü okumaya başladı. Aa dedim, bak TRT’de hâlâ nadir de olsa güzel şeyler olabiliyor… Türkü şöyle başlıyor efendim, mâlumunuzdur zaten: “Şu karşıki dağda kar var duman yok / Benim sevdiceğimde de din var iman yok!”
O an sorsalar, ‘Selanik dolaylarından’ diye kalıbımı basardım, türkü tam Selanik zira. Sonradan baktım ki kaynaklar sözbirliği ile Hatay’a bağlıyorlar: Bazen öyle oluyor, muhacerette sağa-sola dağılmış kaynak kişilerden derlenen eserler, hiç ilgisi olmadığı halde mesela Şarkışla’ya, Ordu’ya filan yazılıyor. Usul açısından doğru da eserin ruhu sizlere ömür! Bu arada küçük bir iftihar hissesi çıkarayım müsaadenizle kendime: Eser, aziz, güzel, hasseten kibar ve rahmetli hemşehrim Muzaffer Sarısözen tarafından derlenip repertuvara kazandırılmıştır. Yattığı yer nur olsun. Varlığıyla övünülecek kaç kişi kaldı ki memlekette…
‘Muganniye’ demişken adını zikretmemek hiç olmaz; Muhterem Melihat Gülses hanımefendi ne de güzel havalandırdı eseri. Daldık gittik, türkü bittikten sonra hanıma dedim ki, “Farkettin mi, yıllardır bu türküyü bilir, dinleriz de din var iken yanında imanın olmadığı bir iklimin nasıl bir şey olduğunu şimdi daha iyi öğreniyoruz!”
Bu arada not edeyim; söz konusu program tahmin ettiğim gibi ‘eski makara’, yani bant yayınmış. Sâzendeler arasında rahmetli kanuni Halil Karaduman’ı görünce anladım. 2012’den önce çekildiğine göre en az beş yıllık bant olmalı. Eski olsun önemli değil fakat programın sonunda Semai kahvehanesi geleneğini ihyâ edeceğiz diye ortalığa iki köçek salıp zil dövdürmenin hiç âlemi yoktu yani. Binbir emekle üst üste konulan onca güzellik, şu bizim akılsız muhafazakâr takımının “gelenek, ille de gelenek” inadı yüzünden tuzla buz oldu gitti. Köçek oynatmak nedir yahu; berbat, kerih bir Osmanlı müessesesi. Ecdad yadigârı diye ona da mı sarılacaksınız? Keşke makaslayıverseniz sondaki köçek faslını; hayır yapmadığınız şey midir efendiler; deryâ-yı sansürünüzden ne eksilirdi?
Tık tık… Anafikri kaçırmayalım: Adamda din var ama iman yok! Tahayyül etmekte zorlanıyoruz. Dindar olmaya evet dindar ama imansız, sıfır! Türkünün tamamını dinleyince kızcağızın niçin dini bütün ama imansız olduğunu az buçuk tahmin edebiliyoruz ama saded haricidir ve hafifperestliğin lüzumu da yoktur!
“Müslüman ol müslüman ol dediniz olduk, üstüne bir de İslâm ahlâkı çıkarıyorsunuz; ben öyle sıkıntıya gelemem; pazarlığımız böyle değildi!” diye homurdanarak, “Sen benim kalbime bak ayol” korosuna katılıyor. Bakmasına bakarız da, kalbin manevi çeperlerine bakacak bir boru daha icad edilmedi henüz. O yüzden şimdilik şöyle yapıyoruz: Adama biraz iktidar, biraz para, biraz itibar veriyor ve seyretmeye başlıyoruz. Bir nevi kalp sondası, mânevi anjiyo. Sonra bakıyoruz ki aa, adamda evet din var çünkü nüfus kâğıdında yazıyor ama iman? Az önce bu civardaydı, nereye gitmiş…
Yoksa mübarek Ramazan günlerinde nasıl bu kadar izzetsiz olabilirlerdi ki?