Dil Bayramı, gönül yâresi

Başka ülkeler de Dil Bayramı yaparlar mı bilmem, biz yapıyoruz; bana öyle geliyor ki, neye ihtiyacımız varsa onun bayramını yapıyoruz veya tam tersi; neyin bayramını yapıyorsak vaktiyle canına okumuş oluyoruz; bu yüzden bayramlarımız daha ziyade mâteme benziyor.

Tabii kimselerin haberi olmadan geçip gidiverdi koca Dil Bayramı; gazetenin kültür sayfasında ona on kutrundaki haberi görmesem fark etmeyecektim. Meğer bu bayram, ilk Dil Kurultayı'nın 69. sene"i devriyesi imiş. 1932'deki Dil Kurultayı bu.

Biz onu ilmî bir toplantı zannederdik; meğer kudsî bir âyin imiş.

Cumhurbaşkanımızın Dil Bayramı dolayısıyla yayınladığı mesajın tam metnini, Köşk'ün internet sitesinden bulabildim ve dikkatle okudum. Çoğunu danışmanların hazırladığı rutin mesajlardan farklıydı; Sayın Sezer'in kaleminden çıkmış olmalıydı ve onun üslubunu aksettiriyordu.

Cumhurbaşkanımızın bu mesajdaki tesbitlerinin çoğuna katılmıyorum; esasen devlet başkanımızın Dil Bayramı mesajı, dil konusunda devletin tercihini yansıttığı ve savunduğu için ayrıca bir problem teşkil ediyor. Mesela cumhuriyeti, "ulusal birlik ve toplumsal aydınlanmanın başlangıcı" olarak nitelemesi, ilmî

olmaktan ziyade romantik bir hükümdür ve Cumhuriyet'e erişememiş ülkelerin millî birlik ve aydınlanmadan mahrum olduğunu imâ eder. Kezâ "Dildeki devrim, toplumun kendi öz değerleriyle evrensel sürece katılmasını sağlamıştır." cümlesi de, özellikle bu "devrim"in Türkiye'de yol açtığı kültürel ve zihnî tahribat göz önüne alındığında tartışma götürür tarafından ziyade ancak "ironik" nitelemesini hak ediyor. Yine aynı mantıkla bu mesajda yer alan, "Ulusal değerleri benimsemenin çok önemli yapı taşlarından biri olan Dil Devrimi ile çağdaşlaşma süreci de hız kazanmıştır." ifadesi, bana göre ancak XIX. yüzyılın dünyasında bir mânâ ifade eden "demode" bir paradigmayı aksettiriyor. Niçin böyle olduğunu sayfalar dolusu izah etmek mümkün elbette.

Mesajın diğer kısmında, daha gerçekçi ve isabetli tesbitler de yer alıyor; meselâ, "Türk dili, insanımızın dünyadaki bilimsel ve teknolojik yenilikleri izlemesine ve gelişmelere katkı sağlayacak nitelikte olmalı, yaşamın her alanındaki kavram ve sözcüğün karşılığı Türkçede bulunmalıdır." cümlesinin mazmununda gizli bir şikayet ve temenni de var. Hele, "ulusal birliğimizin yapı taşı olan dili korumak, yozlaşmaya uğramasını engellemek ve sürekli gelişmesini sağlamak.." fikrine katılmamak düşünülebilir mi?

Mesajın tamamından anlaşılan odur ki, Cumhurbaşkanı da "hepsine katılmadığım gerekçelerle" Türk dilinin hâlinden memnun değildir fakat mevkii itibariyle şikayetten ziyade resmî ideolojinin mütearifelerini sıraladıktan sonra nazik tesbitlerle söyleyebileceğini söylemeye çalışıyor.

Dil Kurultayı'nın 69. yılını niçin "Dil Bayramı" ilan ederiz ki?.. Türk dili, tarihindeki en ağır darbeye bu kurultayın akabinde uğradı. Dili millileştirme gayreti ile dilin kendisi tahrib edildi. "Eski lügat, eski hayat tarzına aittir" gerekçesiyle dere kenarına oturup anadilinin lügatini Molla Kaasım gibi suya savuran bir başka toplum yok. Sayın Cumhurbaşkanı bu ülkede bırakınız Mehmet Akif'in veya Kemal Atatürk'ün Türkçesini, Falih Rıfkı Atay'ın yazdıklarını bile orijinal haliyle okuyup anlayamayan bir gençlik kitlesinin varlığından haberdar değil midir? 50'li yılların gazetelerini bugünün gençliği için anlaşılmaz hale getiren sebep ne? Farklı bir alfabeden değil, tamamen farklı bir dilden söz ediyorum; Nutuk'u asıl haliyle okuyup anlayacak zihni donanımdan mahrum bir gençlik nasıl Atatürkçü olacaktır? Biz dil devrimi yapmadık; biz hafızamızı imha ettik. Bayram kavramı mutlu ve güzel hadiselere atıfta bulunarak mânâ bulur; böyle bir şeyin bayramı olur mu? Olursa hangi mânâya gelir?

Hâlimize bakınız ki, bugün bu mesele hakkında fikir sahibi olarak söz söylemeye ehil olanlar iki ana kampa ayrılıyorlar. Memleketin en mühim kültür meselesi hakkında birbiriyle anlaşamayan iki büyük kamp. Dil devrimi, çağdaşlığın nişânesi olsaydı, bu derece büyük bir ihtilâfa sebebiyet verir miydi hiç?

(Konuya pazartesi günü devam edeceğim.)


Kaynak (Arşiv)