"Dikkat et Epiktetos, kolun kırılacak!"
Elmalarla armutları birbirinden ayıralım; anayasa düzenimiz genel anlamda "yürütme"nin fonksiyonlarını sıralarken "uyarı"dan bahsetmiyor. Kanunla bir görevin yetki ve sorumluluğunu üstlenenlerin temel fonksiyonu icra, yani "yürütme"dir. Yürütme göreviyle yükümlü olanlar kanunun kendilerine verdiği yetki ve sorumluluk çerçevesinde bir işi icra ederler; icra edenlerin iş sarpa sardığında şu veya bu müesseseyi uyarması, anayasal düzenin mantığına terstir. Uyarmak, "yürütme"nin değil, yürütme uzvunun uyguladığı kararlara muhatap olanların hakkıdır, yani basın, sendikalar, sivil toplum kuruluşları, dernekler veya siyasi partiler "yürütme"nin aldığı kararlara karşı uyarıda bulunabilirler; yürütme uyarı yapmaz, yapamaz çünkü her türlü uyarının ilk, son ve asıl muhatabı "icra"dır.
Anayasamızın ikinci bölümünde "yürütme" uzuvları sayılıyor: Başta Cumhurbaşkanı var; 101. maddeden 107. maddeye kadar "yürütme" genel başlığı altında Cumhurbaşkanı'nın statüsü tarif ediliyor. 104. maddede Cumhurbaşkanı'nın yetki ve sorumlulukları sıralanmış; bunların içinde "gerek gördüğünde alelumum ikazda bulunur" diye bir fıkra bulunmuyor. Dünyanın hiçbir anayasasında böyle bir fıkra olmasa gerek; çünkü dünyanın her yerinde yürütme, "icra" mevkiidir, şikayet, ikaz veya sızlanma yeri değil.
Günün birinde cumhurbaşkanının ikazlarına "meğer haklıymış" dedirtecek bir gelişme görülürse, bunun vebali "yürütme"ye yani Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu'na aittir. İcra ile yetkili ve sorumlu olanların, velev ki iş işten geçtikten sonra "efendim ben sizi defalarca uyarmamış mıydım?" diye pozisyon kazanma gayretleri, olsa olsa mizahi değer taşır; amme hukuku açısından bu tip mütalaaların kıymeti yoktur.
Gelelim "uyarı"nın hukuki değerine; bir hakim, hafif suç işlemiş bir suçluyu, hafifletici sebepleri göz önüne alarak uyarabilir; uyarıyı dikkate almamanın müeyyidesi kanunda yazılıdır; ertelenen ceza misliyle infaz olunur. Peki, cumhurbaşkanının yaptığı sistematik uyarıların müeyyidesi ne ola? Kanunun tarif etmediği bir cürmün müeyyidesi de olmaz tabii. O halde sayın cumhurbaşkanı niçin uyarıyor; milletin iyiliğini istiyorsa, anayasada tarif edilmiş yetki ve sorumlulukları ona yeter, daha fazlasını yapmak, cumhurbaşkanı sıfatının da üstünde ve ötesinde bir "siyaset bilgesi" kimliğiyle halkına yol göstermek istiyorsa, bu iyiliği fiili görev süresinin hitamına ertelemesi daha şık olacaktır. Parlamenter demokrasiler, her şeyden önce "bilgelik"le değil, hukuk devletinin lazımesi mevkiindeki prensiplerin ve kurumların ahenkli işleyişiyle ayakta durabiliyor. İşte bu ahenkli işleyişten sorumlu olanların, uyarı kılığında "sistematik şekva"yı tercih etmesi, anayasal anlamda hiç de "kitabi" değildir.
Siyahi bir köle olan Epiktetos, günün birinde keyfi öyle istediği için kolunu geriye doğru kıvırarak eğlenen efendisine burkulan kolunu işaret ederek,
- Dikkat edin efendim, kırılacak, "uyarı"sında bulunmuştu. Nitekim az sonra Epiktetos'un "uyarı"sı doğru çıktı; kol kırıldı. Epiktetos sadece,
- Ben söylemiştim efendim, dedi. "Ben söylemiştim efendim" cümlesini sarf etmek için, söyleyenin doğru yerde olması gerekiyor. Epiktetos'un efendisi hukuken "yürütme" mevkiinde bulunuyordu. Epiktetos ise "maruz"du, yani yürütmenin muhatabı. Şimdi şöyle bir gariplikle karşı karşıyayız: Tarihe sadece "Epiktetos'un efendisi" adıyla geçen kişi, feylesof kölesinin kolunu kırarcasına bükerken, bir yandan da ikazda bulunmaktan geri kalmıyor,
- Dikkat et Epiktetos, kolun kırılacak!
Zavallı Epiktetos'a sızlanma fırsatı bile bırakmayan bir icraat? Ben Epiktetos olsam aynı şeyleri söylerdim,
- Efendim ziyanı yok; siz kolumu kırınız; fakat en azından benim yerime ikazda bulunmayınız; böylesi daha çok can acıtıyor!
Tashih ve özür: Okuyucularımdan iki kere özür dilemem gerekiyor; ilki Barış Manço için yazdığım 'Yerli' başlıklı yazıda geçen 'kakafoni' kelimesinden ötürü. Asıl imlası 'Cacophonie' olduğunu göre 'kakofoni' yazmam gerekirdi. İkincisi ise Gümüşhane Valisi Sayın Mustafa Çetin'in soyadını sehven 'Aydın' olarak hatırlamış olmamdan dolayı mahcubum. Zarif ikazlarıyla beni destekleyen okuyucularıma minnet borçluyum.