Digital tiranlık karşısında ne yapabiliriz: Hiç!

İnternete bağlandıktan sonra bilgisayarınızdaki bilgilerin peşindeki bir numaralı izleyici kuruluş Birleşik Devletlerin NSA adı verilen istihbarat kurumu. Bu kurum Promis ve Echelon sistemlerini kullanmak suretiyle dünya üzerindeki bütün digital tabanlı haberleşmeleri izleyebiliyor, sınıflandırabiliyor ve gerektiğinde tarama analizi yaparak izlediği kişi hakkında şaşırtıcı ayrıntılarla dolu dosyalar hazırlayabiliyor.

Bu soru kadar cevabı da günümüzde mânâsızdır çünkü bilgisayarlar artık büyük oranda internet bağlantısı sağlamak için üretilen ve satılan terminaller halini aldı ama soru yine de önemli; çünkü iddia doğru ise bir kereliğine internet ağına bağlandıktan sonra bağlantı kabloları çıkarılan şahsi bilgisayarlar bile izlenebilmekte ve muhteviyatı görüntülenebilmekte imiş.

Radikal gazetesinden Neşe Düzel'in, 1 Mayıs tarihli Radikal'de Çanakkale 18 Mart Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Uğur Dolgun'la yaptığı röportaj bu bakımdan tüyler ürpertici iddialarla doluydu. Her nevi telefon, faks, çet yazışmaları, e-mektup başkaları tarafından rahatlıkla takib edilebildiği gibi, bir kere internete bağlandıktan sonra bilgisayarınızda bulunan belgeler de aynı derecede güvenilmezlikle mâlul bulunuyor. Düzel'in, "Kişi o anda internete bağlı değilse bile bilgisayarında yaptıkları ve yazdıkları da izlenebiliyor mu?" sorusuna Dr. Olgun şu cevabı veriyor: "Tabii. Bilgisayarlarda 'arka kapılar' denilen teknolojik olarak zayıf bırakılmış sistemler var. Siz bir kez internete girdiğinizde, Windows sistemi otomatik olarak çalışıyor ve bu arka kapılar yoluyla bilgisayarınızı ele geçiriyor. Siz ondan sonra bir daha internete girmeseniz bile bilgisayarınızda tüm yazdıklarınız izlenebiliyor."

"Kimler izliyor" sorusu bu noktada önem kazanıyor, bir numaralı izleyici kuruluş Birleşik Devletlerin NSA adı verilen istihbarat kurumu. Bu kurum Promis ve Echelon sistemlerini kullanmak suretiyle dünya üzerindeki bütün digital tabanlı haberleşmeleri izleyebiliyor, sınıflandırabiliyor ve gerektiğinde tarama analizi yaparak izlediği kişi hakkında şaşırtıcı ayrıntılarla dolu dosyalar hazırlayabiliyor. Bu programlar Mossad uzmanlarının da katkılarıyla hazırlanarak çeşitli ülkelerin istihbarat servislerine satılmış; ancak programların son versiyonları değil daha eski sürümleri verilmiş. Tabii bu programları kullanan ülkeler, aynı zamanda kendi veritabanlarını ABD, İsrail, İngiltere gibi teknolojiyi üreten ülkelerin istihbarat servislerine -istemeseler bile- bedavadan açmak durumunda kalıyorlarmış. Programı parayla satın alıyorsunuz belki ama programı işlettiğiniz andan itibaren, bilerek zayıf bırakılmış arka kapılar, diğer örgütlere de veri ulaştırıyor.

Bir insan hakkında digital teknoloji kullanarak nasıl ve ne tür bilgi sağlanabilir sorusu akla geliyor. Bu noktada korunmasız denecek derecede aciz kaldığımızı farkediveriyoruz: Bankacılık işlemleri artık bankaların veritabanı aracılığı ile yürütülüyor. Telefon kayıt ve görüşmeleri, havagazı, su, elektrik abonelikleri, internet üzerinden yapılan alışverişler yanında Türkiye'de giderek yaygınlaşmakta olan E-devlet uygulaması da kişilere ait bilgileri zenginleştirebilecek veri yığınının parçalarını teşkil ediyorlar. Böylece Dr. Olgun'un deyişiyle "Diyelim ki sizin nüfus, vergi ve doğalgaz idarelerinde, işyerinizde kayıtlarınız var. Promis, bu farklı ortamları ve kişilere ait bölük pörçük bilgileri bir araya getiriyor, depoluyor ve bunlardan insansı yargılar çıkarıyor. Mesela hangi evlerde su kullanımı arttı, hangilerinde azaldı saptıyor ve bundan şu evdeki insan, bu eve geçti gibi sonuçlar çıkarıyor. İsrail, Promis'i Filistin'de çok kullandı. Filistinli teröristler eylem için bazı evlerde bir araya geliyorlardı. İsrail su kullanımı artan hanelerde yoğun gözetime gitti. Yani Promis, bir istihbarat servisinin veya devletin sizinle ilgili hangi bilgilere ihtiyacı varsa hepsini sağlıyor. Bilgisayarınızda sakladığınız dosyalardan yazışmalarınıza, internette gezindiğiniz sitelerden kredi kartıyla alışverişlerinize, sağlık durumunuza, psikolojinize kadar insanın günlük yaşamında akla gelebilecek her şeyi kontrol ediyor. Zaten gözetim toplumu dediğimiz de insanın gündelik yaşamındaki rutinlerin bile belli güçlerin eline geçmesidir."

Yüksek teknoloji kullandıkça kaçınılmaz şekilde şeffaflaşıveriyoruz yani.

Bu ayrıntılardan haberdar olunca ilk tepkimiz, özel hayatın mahremiyetine çok kaba bir üslupla sızan kuruluşlara karşı tepki duymak oluyor ama digital casusluk yapanlar sadece istihbarat örgütleri değil; Türkiye'de bile özel şirketler artık müşterilerine benzer casusluk hizmetleri veriyorlar. Birkaç ay önce eşlerinin kendilerini aldattığından şüphelenen müşterilere her türlü istihbaratı sunmaya hazır bir şirketin reklamını görünce çok şaşırmıştım. Anlamı olsa olsa şudur: Özel hayatlarımız artık ticari hayatın tabii bir parçası ve uzantısıdır ve geçen yüzyıldan kalma, "özel hayatın korunması ve mahremiyete saygı duyulması" gibi prensipler çoktan geçerliğini kaybetmiştir.

Uydu kameralarının santimetrik ayrıntılara kadar gözetleme ve kayıt yapabildiğini zaten biliyorduk; görüntülü izlemeye bir de digital takip eklenince ıssız dağ başlarında bile yalnız ve meraklı bakış ve kulaklardan uzak kalamayacağımızı öğrenmek bizde yeni bir dünyanın eşiğinde olduğumuzu hatırlatmalı: XIX ve XX. yüzyıldaki dikta yönetimlerini, köleliği, insan hakları ihlâllerini bile mumla aratacak, garip ve totaliter bir dünyadan bahsediyorum; teknolojik tiranlık da diyebiliriz bu vakıaya; öyle bir tiranlık ki, vaktiyle Sovyetlerde görülen baskı rejimi bile, yeni tiranlığın yanında solgun görünüyor.

Hayır, çivi çiviyi söker mantığı işlemiyor burada. Lüzumundan fazla meraklı ve küstah izleme kuruluşlarına karşı şahsen örebileceğiniz bir güvenlik duvarı yok çünkü bu sektör, dünyanın en cevval kabiliyetlerini bularak istihdam ediyor. Vaktiyle Pentagon, CIA gibi kuruluşların internet sitelerine sızan Hackerlar anında yakalanarak ya ağır cezalarla etkisiz hale getiriliyor ya da "devlet" hizmetinde çalışmaya razı oluyorlar; kaldı ki çoğunun ikna edilmesine bile gerek yok çünkü bilişim sektörü ve özellikle yazılım endüstrisi yeni kuşağın bir numaralı tercihi durumunda. İnsan hakları konusunda hassasiyetleriyle tanınan sivil kuruluşların böyle azmanlaşmış ve güçlü bir dinleyici lobisi karşısında yapabileceği bir şey yok gibi.

Bu yüzyılın gelecek on yıllarında, kişi mahremiyetinin yeniden keşfi ve tarifi tartışmalarıyla karşılaşırsak şaşırmamalıyız; çünkü digital teknolojinin kötüye kullanımı, insan hakları, özel mülk, mahremiyetin korunması gibi kavramları daha şimdiden fena halde yıpratmış ve geçersiz kılmış bulunuyor.

İlerlemenin hep daha iyiye, daha güzele, hak ve hukuk istikametinde yürüyeceği kehanetini savuran iyimserlik bir kere daha duvara toslamış bulunuyor; her teknolojik terfii de temel kavramları yeniden tarif ve tahkime uğraşmak, insanda, "bir de bakmışım ki bir arpa boyu yol gitmişim" şeklinde bir hayalkırıklığı uyandırıyor çünkü.


Kaynak (Arşiv)