Di Pietro'lar ve kasap bıçağı

Geçen haftanın modası, tarafsız gibi görünmeye özellikle dikkat eden bazı kalemlerin şu yoldaki yönlendirmeleriydi:

-Adliye önünde toplanan topluluğun, gözaltındaki polislere destek vermesi, Hizmet Hareketi’nin paralel yapıyla bağlantısını itiraf etmesi gibi bir şey oldu. Anlıyoruz ki bunlar gerçekten de devlet içinde örgütlenmişler!..

İlk bakışta sanki doğruymuş gibi görünen bu mantık gerçeği aksettirmiyor. Meselâ, bu akıl yürütme biçiminden hareketle Ergenekon ve Balyoz sanıklarını mahkeme önünde aylarca destekleyen topluluklar, sahici bir darbe teşebbüsüne delil teşkil ettiği yönünde yorumlanmamıştı. Kaldı ki mahkemeler bu iki dava hakkında nihai kararını kesinleştirdi ve sanıkları hukuken ‘sanık’ olmaktan çıkarıp ‘hükümlü’ hâline getirdi. Buna rağmen bu iki dava, kesinlikle hukuki değil, fakat siyasi gerekçelerle geçersizleştirildi; hükümlü ve sanıklar salıverildi ve Ergenekon-Balyoz sanıklarını destekleyen medya gücü, hükümetle açık bir işbirliği içinde davaları itibarsızlaştırdı.

İnsanlar birbirlerini iyi ve kötü günde desteklerler; destek insani nitelik taşıdığı gibi pekâlâ siyasi de olabilir. Tabiidir. Neticede tarafsız ve bağımsız hukuk hissiyata kapılmadan, bu gibi gösteriler karşısında son sözü söyler.

Gözaltılar, sıradan bir hukuk prosedürü içinde cereyan etmedi. Hükümet, söz konusu soruşturmalar hakkındaki hükmünü, “Cadı avıysa cadı avı” sözleriyle vecizeleştirerek olağanüstü usullere başvurulacağını itiraf etti ve bu soruşturma daha başlamadan ağır bir siyasi etki töhmetiyle lekelendi. Ramazan’ın son günlerinde başlayan gözaltılar, göründüğü kadarıyla başbakanın şahsi direktifini yerine getirmeye çalışan bazı kamu görevlilerinin, gelecekteki kariyerlerini feda edercesine uyguladıkları bir intikam operasyonu gibi duruyor.

Asıl üzülmek gereken nokta şudur bence: Bazı polis şeflerinin görevleri esnasında yetki sınırını aşmış olmaları dünyanın her yerinde olağan ihtimaldir; bu kabil hatalar teorik olarak mümkündür fakat eğer varsa bu gibi hataların soruşturulması usule uygun yapılmalıydı. Polislere gösterilen hınçlı tutum, davayı başından sakatladı ve itibarsızlaştırdı; soruşturma bu üslûp ile sürerse bazı kamu görevlilerini yetki aşımı veya görevi kötüye kullanma suçundan ötürü yargılayıp cezalandırmış olmayacağız; sadece siyasi iktidarın etkisinde kalan bazı yargı kurullarının, usul hukukunu zorlayan uygulamalarıyla dava daha başından sakat kalacak.

Yani belki de hakikaten yargı önünde hesap vermesi gereken bazı emniyetçiler, sadece olağanüstü ve taraflı tarzda soruşturuldukları için gerçek anlamda yargılanmış olmayacak.

Bu inceliğin başta iktidar sorumluları olmak üzere yargı ve iktidar yanlısı basın tarafından fark edilebileceğini hiç sanmıyorum. “Oh olsun bunlara” tavrı, şu anda merkez medyanın da alkış tuttuğu bir genel kanaat hâline geldi. Bu kriz bir süre sonra yatışır fakat hukukun gördüğü zarar kolay telafi olmayacaktır. Hükümet intikamcı bir yaklaşımla emniyeti ve yargı gücünü militanca sanıkların üzerine sevk etmek yerine, içte ve dışta bütün kamuoyuna hukuku âdilâne işlettiğini göstermiş olsaydı Türkiye için daha doğru bir şey yapmış olacaktı.

“Cemaat özeleştiri yapmalı” furyası, çok bariz ve acı bir gerçeği kamufle ediyor: Daha başında usul hukukunu sakatlayan soruşturma tarzı yüzünden bağımsız ve tarafsız bir yargının varlığı tartışılır hâle geldi. Ülke hızla tek adam ve parti devleti rejimine doğru dönüştürülüyor. Hizmet Hareketi’ni ezmek için Ergenekoncu takımı ve merkez medya ile hileli işbirliğine giren iktidar, bir zaman sonra sadece Hizmet Hareketi’ni değil, canının istediği bütün güç odaklarını, cemaatleri, şirketleri, bankaları (yayın kuruluşlarını saymıyorum; 2,5 gazete gerçeği durumu yeterince anlatıyor zaten!), anayasal kuruluşları baskı altına alıyor, âdeta rehin tutuyor.

Evet, özeleştiriye ihtiyaç olduğu açık fakat Hizmet Hareketi özeleştiri yaparsa Türkiye’nin daha demokratikleşeceğine sahiden inanıyor musunuz? Bu yöndeki baskıların sadece bir anlamı var: “Kasabın bıçağını yalayın ve uysalca teslim olun!”

Kötü bir çığır açıldı. Bu çığır Türkiye’yi feraha çıkarmıyor, bilakis kazanılmış bütün demokratik mevzileri çökertiyor. Sadece şu gelişme bile nereye gittiğimizin açık göstergesidir:

Türkiye, kendi Di Pietro’sunu yargılamaya hazırlanıyor. Fazla söze hacet yok!


Kaynak (Arşiv)