Devletin mi var; derdin var!
Önce meseleyi kısaca hikâye edelim: İngiltere, vaktiyle Atlas Okyanusu'nun kuzeyinde bir yerde bir petrol platformu kuruyor. Daha sonra 1967'de, nedendir bilinmez bu platformu terk ediyor.
O esnada İngiliz ordusundan emekli Binbaşı Roy Bates, kendi kendine, "Oğlum Roy, işte fırsat ayağına geldi" diyerek petrol platformunu işgal ediyor ve hükümranlık işareti olan bayrağı göndere dikiyor. Ertesi sene İngiliz donanması, platformun işgale uğradığını fark edince çalakürek platform önüne demirliyor ve Roy Bates'i platformu terk etmeye davet ediyor. Ne var ki Roy öyle kuru gürültülere pabuç bırakan cinsten biri değildir.
Donanmanın ihtarına ateş açarak cevap veriyor. Vaktiyle yedi denizlere nam salan İngiliz donanması, platformdan açılan bu çatapat ateşinden ürkerek soluğu en yakın limanda alıyor.
Meğer platform, milletlerarası sularda bulunduğundan ve bizim uyanık Roy, meselenin hukukî boyutlarını daha önceden tetkik ettiği için, tek başına platformun sahibi oluveriyor. İngiliz hükümeti, "hayrını gör be; zaten bir halta yaramazdı; koca Hindistan elden gittikten sonra bir hurda yığınının lâfı mı olur" deyip platform üzerindeki haklarından vazgeçiyor.
Hikâyenin tatlı kısmı burada başlıyor. Roy Bates, İngiltere hükümetini tırsıttığını anlayınca hemen işe koyuluyor ve kendi devletini ilan ediyor.
Sealand Prensliği!
Haliyle kendisini de prens ilan ediyor; 1974'te işi bir anayasa çıkarmaya kadar vardıran Roy, ardından "egemenlik simgesi olarak" bir bayrak, milli marş ve Amerikan Doları ile eşdeğer bir para birimi olan Sealand Doları'nı kabul ediyor.
Sealand Doları'nı herhalde ya fotokopi makinesinde veya tanıdık ve ağzı sıkı bir matbaacıda bastırmış olduğunu tahmin edebiliriz!
Roy Bates'in oğlu -herhalde o da prens filan olmalıdır- Michael, 40 senedir bu adada, pardon platformda yaşadıklarını söyleyerek, esasen babası da hayli yaşlanmış olduğu için devleti satışa çıkarınca, evvelki hafta ortalık birbirine girdi; herhalde duymuş olsanız gerektir.
Satılık devlet! Kullanılabilir alanı 550 metrekare, bilemediniz yarım dönümcük yer!
Fiyatı sudan ucuz sayılmaz; 10 milyon İngiliz Sterlini. Michael, "aslında fiyat pahalı değil, çünkü bu devletin tam 360 derece deniz manzarası var, etrafa müthiş bir sessizlik hâkim; tam kelepir" diyor.
Bu arada unutmayalım, Sealand devletine ancak helikopter veya gemiyle ulaşılabiliyor. Ezkaza çiklet veya salça lazım olsa, en yakındaki Britanya veya İzlanda'ya kadar gidip açık bir bakkal aramanız lazım fakat bir başka açıdan, -meselâ huzur arayanlar, kafa dinlemek isteyenler ve patırtıcı komşulardan illallah diyenler için ideal bir yer: Gece misafirliğine kimsenin gelmeyeceğinden emin olabilirsiniz.
Bizim gazete okuyucuları ilginç insanlar; fıtraten dünyanın her yerinde Türkiye'nin acentalığını açmaya âmâde bulunduklarından haberin altına yorum diyerekten, "iyi ya, satın alıp Türkiye'nin sınırlarını genişletelim" yazmışlar.
Öyledir; bizden kimsenin aklına, "şu adayı satın alacak param olsa da kendi devletimi kursam, önüme bir bakkal defteri alıp özene bezene bir anayasa yazsam; kendime prens, padişah, halife, lord, kral neviinden bir unvan versem; çoluk çocuğum da otomatikman asil ve zâdegân zümresine girseler" şeklinde bir terbiyesiz fikir gelmez. İlle de adayı kamulaştırıp Türk bayrağı dikeceğiz; vurdukça tozu kalkan 82 Anayasası'nı Atlantik sularının ortasında hükümfermâ kılacağız. Devlet, "yahu bu zımbırtı nereden çıktı" diye homurdanıp -eli mecbur- adaya kaymakam, ardından mecburen tapulama, tarım, eğitim, emniyet müdürü yollayacak; o yetmeyecek adayı korumak için en az bir manga SAS komandosu gönderecek. Gönderdiği memur ve askerler, -ada TC toprağı sayıldığı için- Türkiye'deki bareme göre maaş aldıkları bahanesiyle haftasında sızlanmaya başlayacaklar.
Üstelik bizde "vatan toprağı satmama" âdeti olduğu için devlet, memurların yolluk ve yevmiye giderlerinden yaka silktiğinde, "astarı yüzünden pahalıya çıktı; özelleştirelim gitsin" diye adayı satışa çıkaramayacak (Bkz. Kıbrıs). Muhalefet ikide bir Meclis'te soru önergesi verip, adada görevli personel arasında partizan atamalar yapıldığından dem vuracak...
Vesaire vesaire...
Bizdeki zengin takımı, "kendi adına müstakil devlet" fikrine önceleri sıcak yaklaşacaktır; öyle ya, haybeden reklam unsuru. Sosyete arasında zengin ailelerin sonradan görmüş hanımları, "falancalar kendi devletlerini kurdular, bizim daha kıytırık bir racalığımız bile yok; elaleme rezil oluyorum valla" diye kocalarına dünyayı dar edeceklerdir.
Çoğumuzun bu haberi politik bir fantezi gibi değerlendirerek gülüp geçeceğini tahmin edebiliriz; nitekim öyledir de. Okyanusun ortasında 500 metrekarelik paslı ve hurda yığını bir platformda devlet kurup bakkal defterine anayasa yazmanın ciddiye alınacak yanı yoktur ama bu haber, "devlet" dediğimiz o muazzam teşkilatın başlangıcı hakkında bize ilginç ipuçları sunuyor. Anlıyoruz ki dünyanın hiçbir devleti, gökten zembille inmiş değildir; o mıntıkada yaşayan en kuvvetli ve uyanık güçler arasındaki rekabeti kazanan, devletin de sahibi ve kurucusu oluvermiştir.
Meraklısı olanlara duyuralım ki, kendi adına yeni devlet kurmak isteyenler için özellikle Pasifik Okyanusu'nun güney kısmına dağılmış binlerce küçük ada mevcut bulunmaktadır ve bu adaların Kuzey Denizi'ndeki paslı hurda yığınından daha câzip olduğu tartışılamaz. Lakin aklınızda olsun, yukarıda belirttim, başınızdan dert eksik olmayacaktır! Devletin mi var derdin var; uluslararası hukuk ve dünya tarihi kısaca böyle diyor!