Devlet, hukukun diliyle konusmali!

Bu akillar nasil bir akillar ise sahibine "Nobel munaferet odulu" verilse sezadir; isbu akil sahibinin iz'an ve ferasetiyle cumlemiz "bir numarali halk dusmani" durumuna dusuverdik. Halkin halka dusman ilan edilmesi ne menem bir seydir diye merak edersiniz, o ince keyfiyeti "o akillilar"in sahibine sormali.

Ne oldugumuzu, ne olmadigimizi izah etmekten, masumiyetimizi ispat gayretinden, birilerini fikr-i selime davet cirpinisindan yorgun dustuk; "Nicin ustumuze alinalim ki, yarasi olan gocunsun" diyemiyoruz. Gocunacak yaramiz yok; ama an be an yaralanmaktayiz.

Nicin "ne oldugumuzu" veya "ne olmadigimizi" anlatmak icin helak olmadayiz? Anayasamiz, devletin "hukuk" devleti oldugunu soyluyor; hukuk devletinde sucun ve cezanin onceden tarif edilmesi ve duyurulmasi esastir, bu tarife gore suc isleyen yargilanir; otesi keyfiliktir. Hukuk devletinin insanlari ne olduklari (neye inandiklarini) ve ne olmadiklarini (neye ve nicin inanmadiklarini) izaha mecbur birakilmamis mes'ud insanlardir. Laiklik, isbu kapsamda hukuk devletinin vazgecilmez cuzudur; o devletteki insanlar neye, ne kadar, nicin ve nasil inandiklarini veya inanmadiklarini aciklamak mecburiyeti hissetmezler; devlet, vatandaslarina bu "inanc konforu"nu saglamak zorunda oldugu icin anayasasinda "laik devlet" ibaresini bulundurur. Soylemekten, yazmaktan ve tartismaktan dilimizde tuy degil orman yeserdi neredeyse: Anayasamizda sarahaten tarif edilmedigine gore, mer'i kanunlarimizin yekunundan cikarilacak "laiklik" tarifi celisik ve muglaktir. Bu gibi hallerde genellikle "irfan muallimimiz" sifatiyla Bati'daki uygulamalara muracaatta bulunmak adettendir; Bati'daki uygulamalari esas aldigimizda bizim tatbikatimiz ve resmi yorumumuz maalesef eksik ve yanlis kaliyor. Laiklik nedense, kavramin karsiligindaki anarsiyi bir cirpida bitirecek kalitede "kanuni bir tarif"e kavusturulmuyor; bundan nicin sarf-i nazar edildigini sezmiyor degiliz: Yorgan giderse bu defa ne icin kavga edecegiz?

Hukumet "irtica" ile mucadele icin kollari sivadi; biz bu gayretleri samimiyetle desteklemeye haziriz; bu ulkede murteci de var, sozlukteki karsiligi ile "geriye donus ozlemi icinde olanlar" da. Eger devletimiz, "her is bitti, sira irtica ile mucadeleye geldi" diyorsa biz bu mucadelede variz: Irticadan biz de mustekiyiz, hem hukumetten de fazla! Ama bir konuda aciklik aramamiz anlasiyla karsilanmalidir: "Irtica nedir, murteci kime derler?" suali, "keyfe keder" bir yorumla degil, herkesin rahatca anlayabilecegi, bilgi sahibi olabilecegi, acik ve kanuni bir tarifle karsilanmalidir.

Dogrusu, "mutedeyyin" vatandaslarin incitilmeyecegi yolundaki teminat, ayni tarzda sarahatten uzak bir ifade, "mutedeyyin" olmanin kriteri nedir ve bir devlet bu kriteri nasil kullanabilir? Laik devletin, yurttaslarini ne kadar "mutedeyyin" olduklari konusunda sinayabilecegi, siniflandirabilecegi, mutedeyyinlik derecesini olcebilecegi bir vasitasi yoktur ve asil muhimi "olmamalidir" da. Mutedeyyinleri, murtecilerden tefrik edebilecegini farzeden devlet, laik doktrinin en muhim rukunlerinden birini ifsat etmis demektir. Cunku laik devlet, vatandaslarinin dusunce, tavir ve davranislarinin "din"le olan mesafesini degil, "hukuk"la olan mesafesini itibara alir ve vatandasinin davranis, dusunce ve tavirlarina ancak "hukuk" sahninda mudahil olabilir.

Ne kadar "mutedeyyin" oldugumuzu izah ederken duydugumuz istirap, ne kadar "murteci" olmadigimizi anlatmaya calisirken icinde dustugumuz hacaletten eksik olmayacaktir; herhalde mustaribiz!

"Nicin ustune aliniyorsun; yarasi olun gocunsun" deyip problemi yok sayabilir miyiz, farkindayiz ki bu meselede kamu otoritesinin kullanmayi dusundugu arac, Nasreddin Hoca'nin "degmis-degmemis" hesabini andirir bir keyfi kriter olmak riskiyle yuz yuzedir.

Pekala anliyoruz ki hukumet, "mutedeyyinleri rencide etmemek" ibaresini, muhtemelen daha sert ve bukulmez bir hukmu yumusatici bir nezaket ve husnuniyet kastiyla tasarruf etmis olmalidir; "Non, merci!" Devlet, hukukun diliyle konusmali!


Kaynak (Arşiv)