'Devlet' elindeki kanı yıkasın artık!
2 Temmuzlar’da bir Sivaslı olmak kolay değil; Aleviler için hatırlandıkça sızlayan, tutuşan çok acı bir hatıra; Sünnîler için, nâhak yere hadisenin sorumlusu gibi gösterilmekten doğan derin, yıkıcı bir üzüntü.
Bugün 20 yaşını süren gençler, muhtemelen o “Uğursuz 1993”te olup bitenleri hakkıyla hiç bilemeden yaşlanacaklar. Hâdiselerin bütün hakikatiyle ortaya konulabilmesi için 20 yıl hayli yeterli bir zamandı oysaki. Meselenin adlî yargı kısmı zamanaşımına girdi fakat hakikatleri zamanaşımına uğratacak bir kanun henüz icad edilmedi. Öyle inanıyorum ki her kesimiyle bütün Sivaslıların en büyük beklentisi, devletin bir an önce 2 Temmuz dosyasını yeniden ama kararlılıkla açması ve karanlık arşivlerinde bekleyen bilgi ve belgeleri soruşturmacıların önüne koymasıdır.
Devletten bekliyoruz çünkü 2 Temmuz hadiseleri polisiye bir vakadan ibaret değil, Alevilerle Sünniler arasında geçen bir çatışma hiç değil. 2 Temmuz, içinde mutlaka “Devlet”in de bulunduğu pis ve uğursuz bir fitnedir; bu fitnenin nasıl iltihaplanmalara yol açtığını aradan geçen 20 sene bütün boyutlarıyla gösterdi. Cahil veya saf olmaktan ziyade yüreği kinle çarpan nice sorumsuz ağız, 2 Temmuz’u Sünnilerin Alevilere kurduğu kanlı bir tuzak gibi kabul ederek yanlış değerlendirmelerde bulundu.
2 Temmuz şüphesiz bir tuzaktı ama başta Aleviler olmak üzere Sünnilere de kurulmuş bir tuzaktı. Daha sonraki yıllarda konuyu soğukkanlılıkla değerlendiren bazı Alevi kanaat önderleri “Devlet”in başrol aldığı bu oyunu görüp mutedil bir dil kullanmaya itina ettiler; ne var ki yara hâlâ sıcaktır, hâlâ kanamaktadır ve bu fitneyi kurgulayanlar kendi hesaplarına maalesef, “başarılı” bir oyun sahnelemiş bulunuyorlar.
Olayların mühim bir kısmını kendi gözüyle seyretmiş biri olarak ifade ederim ki o gün bildiğimiz, gündelik hayata nezaret eden ve standart davranışlar gösteren bir devlet cihazı ve aklı Sivas’ta faal olsaydı, hadiseler birkaç provokatörün yakalanıp gözaltına alınmasıyla başlamadan yatışacak ve kimsenin burnu bile kanamayacaktı; ne var ki o gün sokakta bildiğimiz devlet yoktu; derin “Devlet” vardı; oyuncuları ve figüranlarını facia vuku bulana kadar sabırla sahnede tuttu, cinayeti azmettirdi, faciayı bütün ayrıntılarıyla seyretti ve hemen akabinde gerçeklerin ortaya çıkmaması için bilinen bütün karartma tekniklerini kullanarak açılan yaranın üstüne tuz bastırdı.
2 Temmuz olaylarını aydınlatmak, gerçek faillerini bulup yeniden yargılamak bu devletin nâmus borcudur. O gün Sivas sokaklarında aslî görevini yapmak yerine ıslık çalarak bulutları seyreden “Devlet”in eli hâlâ kanlıdır.
Dersim’in bilinen faillerini görmemek ve tarih önünde mâsum sivillerin katlinin hesabını sormakta üşengeç davranan “Devlet”, 2 Temmuz için gizli hâfızasını harekete geçirip gerçekleri âşikâr eder mi? Ben şüpheliyim ama o günü görürsem her Sivaslı gibi ben de çok mutlu olacağım. Elbette 2 Temmuz fitnesinin simetrik tekrarında katliama uğrayan Başbağlar Köyü sâkinleri de...
Dersim kırımında sehpada can veren Seyid Rıza’nın sözleriyle seslensek duyar mı o “Devlet”: “Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim; bu bana dert oldu. Ben de sizin zulmünüze boyun eğmedim ya; bu da size dert olsun.”