Devlet buhrani
Bizim devletciligimizle, "devletlu"larin devletciligi arasinda cok muhim bir fark var; bizim icin devlet, milletin beraberligini, istiklalini, serefini ve emniyetini temsil eden ve millet tarafindan tesekkul eden en yuksek kurulustur; bu tarif milletle devleti hemahenk farz eden bir anlayisa isaret eder. "Devletlu"larin devletciligi, devleti bir anonim sirket gibi goren buyuk hissedarlarin mulkiyet hissine benzer. Onlarin hareket noktasi, devlet araciligi ile edindikleri guc ve iktidar pozisyonlarini kaybetmemekten ibarettir; "sirket"in zarar etmesine bile aldirmazlar; belki sasirtici; ama onlarda da her fanide bulunmasi gereken bir "gecicilik" hissi vardir, bir sartla: Onlar bizzat kendilerinin degil, "sirket"ten elde ettikleri gelirin, nemanin, san ve sohretin, buyurganlik hissinin geciciligini fark edebilirler; "cesme akarken testiyi doldurmayi" dar manada hayat felsefesi kabul etmislerdir. "Devletlu" olmaktan siyrildiklari anda, hukumranliklarini devam ettirecek baskaca bir sahsi vasfa sahip olmadiklarini insiyakla sezerler. Disardan bakilinca devletci gorunurler; "devlet" kelimesini agizlarinda aziz ve mubarek bir libasa buruyerek telaffuz ederler.
Boylelerinin, omru boyunca devletten nasiplenmemis, nimetlenmemis, bil'akis cevr u cefasina katlandigi halde sahipsiz bir bozkir calisi gibi boynunu dik tutabilmis insanlarla ayni kelimeleri konusmasi reva degildir. Garibanin devletciligi, siyasi bir suurun da fevkinde bir var olma suurunun, izzet ve seref sahibi olma suurunun telkin ettigi bir kavrayistir; platonik, layik oldugu karsiligi bulmamis bir muhabbettir; "ben sana hayran, sen cama tirman" cinsinden bir vefadir. Devletle butun alakasi, hini hacette mahkeme kapisina dusmek, evladina nufus kagidi cikarmak, "basefendi"lere karsi hurmette kusur etmemek, vakti gelince askere gitmek, istenirse vergi vermek ve sik sik "devlete zeval gelmemesi icin" niyazda bulunmaktan ibarettir. Bu insanlarin devlet muhabbeti "ratio" ile anlasilmaz; ancak tarihi ve genetik kodlar yardimiyla okunabilir.
"Devletcilik" lafzi bir agizda ikbal ve iktidar hirsinin siyaset uslubundaki yumusatilmis hali iken, digerinde topluluk suurunun en halis ifadesi. Devleti optimal derecede kuculterek onu topluma hizmet veren bir servis sebekesi derekesine indiren anlayis kadar, devlete mukaddeslik izafe eden ve onu hukmettigi toplulugun efendisi gibi takdim eden zihniyet de bu idrak noktasina yabancidir.
Yasadigimiz buhranin cesitli isimleri var: Sistem krizi, kimlik arayisi, iktisadi buhran, gerilik, siyasi istikrarsizlik vesaire; ne var ki bunlarin hicbiri yasadigimiz buhrani sadakatle tarife yeterli degil; bu bir devlet buhrani; milletin ananevi devlet kavrayisi ile devletin "devletlu"lari arasinda beliren derin bir idrak farki bulunuyor. Eski maarif nazirlarindan birine atfedilen, "mektepler olmasa maarifi ne guzel idare ederdim." temennisini hatirlamamak mumkun mu; devletlular bugun hic olmazsa, "su millet olmasa devleti ne guzel idare ederdim" diyebilme nezaketinden bile uzak gorunuyorlar; cunku esasen devleti, millet yokmus gibi yonetiyorlar.
Halbuki devlet, milletin iradesini temsil ettigi miktarda mesruiyet kazanir; devletin temsil ve tasarruf ettigi her kurum esasen millete ait oldugu icin mesrudur. Hukuk milletin hukukudur, milletin rizasi ve tasdiki disinda kalan bir hukuk, sekil itibariyle kanun mueyyidesi tasisa da milletin hukukunu (yani haklarini) aksettirmedigi icin izdirap yaratir; siyaset, millet adina ve bizatihi millet icin yapildiginda mesrudur, millete ragmen siyaset yurutmek, mesruiyetin hudutlarini asar. Kamu hizmetlerini devlet, millet adina ve millet icin yurutur. Iste bu basit ve temel gerceklerin cok kaba bir tarzda inkaridir ki devlet buhranina yol acar.
Buhrandan kurtulusun ikinci yolu yok: Devlet, kendisinin varligini izah eden millet topluluguna yaklasmak, ona kulak kesilmek, onu anlamak ve neticede ona itaat etmek zorunda. Milletinin varligindan, duygularindan, zevklerinden, kiymetlerinden, inanclarindan ve idrakinden rahatsizlik duyan bir devlet, varlik sebebini sadece kendisiyle izah etmek zorundadir; siyasi rejimin adi ve cinsi ne olursa olsun bir devlet, mesruiyetini yine kendisiyle izaha yelteniyorsa bu sihhat alameti degildir, devlet buhranidir.
Ve bir devlet buhranindayiz.