Dereden tepeden
Havalar sıcak; hâliyle havuza atlayan atlayana. “Eyy falanca...” diye başlayan bir ayar cümlesinden sonra, -nereden oluyorsa!- “refîkimiz” Hürriyet, bu yaz sıcaklarını, geleneksel Bodrum kıyıları yerine iktidar havuzunda serinleyerek göğüslemeyi tercih etmiş bulunuyor; nitekim ondan bir süre önce, adı “Ada” mülhem bir beynelmilel (Beynelislâm mı demeliydik?) haber kuruluşunun Türkçe versiyonu da havuza ayağını daldırıp tarafsızlık bunaltısından kurtuldu. Güzel fotoğraflardı.
Böylelikle cennet ülkemizde, adı başbakanlık için sıkça telaffuz edilen Dışişleri Bakanı hakkında, “Eyy filanca; hangi siyasi muvaffakiyetine binaen Başbakanlığa terfi ediyorsun, anlat da biz de bilelim?” diye sual edebilecek gazeteci miktarı iyice azalmış bulunuyor. Genç, dinamik, kültürlü, vizyoner, teşkilatçı, entelektüel, cerbezeli, konuşkan fakat siyasi sorumluluğunu üstlendiği bakanlıktaki başarısızlığı müseccel bir namzet! “İşte böyle Memed ağa, sana istemeye gittiğimiz kızın dün bir çocuğu oldu” meselindeki gibi bir şey.
O kadar kusur kadı kızında da bulunur; önemli olan nedir? Sadâkattir, emanete riayettir; “Efendim böyle bir şey yaparsak acaba yargıda başımıza bir şey gelir mi? Ya insan bir kere ölür, her gün ölmenin ne anlamı var?” sırrına mazhar olmaktır.
Nerden aklıma geldi bilmem: 20 sene kadar önceydi; o devrin ünlü Türk büyüklerinden birini ziyarete gitmiştik bir arkadaşla. Demişti ki lâf arasında, “Gençler, yüksek makamlara terfi etmenin sırrı şudur: Kimse, yanında suç işleyemeyeceği birini etrafında görmek istemez.” O zaman kendi kendime “Vay canına” demiştim; hâlâ tekrar ediyorum...
Almanların bizimkileri dinlediği haberini, tavernacılara mahsus, “Oo, demir tüccarı falankes bey de müzikholümüze teşrif ettiler. Kendilerini piste davet ediyoruz” avâzesiyle karşılıyorum. Bu pilav daha çook su götürür diyor ve ilâve ediyorum: Dinlenilmiş veya halen dinleniyor olmak (veya tam aksi), uluslararası aktörlerin “fıtrat”ında vardır zaten; önemli olan dinleme sonuçlarının bir devleti nelere mecbur (ve mahkûm!) bıraktığını anlayabilmek ve üstelik vızır vızır dinleniyor olmanın açığa çıkardığı istihbarat zaaflarını giderebilmektir. Acaba Adana havalisindeki TIR’ları durduran ihbarları kimin yaptığı üzerinde durulmuş mudur? Dört başı bayındır istihbarat, bunu gerektirirdi. TIR’larda yanlış şeylerin ele geçmesi hangi aktörlere avantaj sağlardı meselâ? Belki de ihbarı yapanların bütün amacı, ilerde kullanmak üzere birkaç kare fotoğraf çekmekti. Netekim havuzda serinleyen refîkalarımızdan birisi dün, “Dinlemenin 2009’da başlaması mânidar; Paralel yapı da aynı yıl zuhur etmişti” cümlesiyle Frau Merkel’i de paralel teşkilâta âzâ kaydetmeyi başardı. Kerâmetin ferâsete takla attırdığı tuhaf zamanlarda sık sık selfie çektirelim.
Tarikat ve cemaatler, hükümet eliyle fişleniyor haberine cuk oturan fevkalâde güzel bir atalar sözü biliyorum fakat, yanlış anlaşılabileceği endişesiyle ketum davranıyorum. Vaktiyle Müslümanları, abdest almasını bile bilmeyen bigâne kişiler fişlerdi. O günlerde henüz Müslüman camiaları araştıran uzman gazeteci takımının hizmetlerinden yararlanmak da pek mümkün olmuyordu. Tabiatiyle yarım-yamalak veri tabanı da pek işe yaramıyordu (Bkz. 28 Şubat günleri). Şimdi muazzez devletimiz Müslüman fiştekleme işini yine bizzat abdestli namazlı, dinibütün, uzman ve iymanlı taşeronlara tevdî ederek kendini güncelliyor; database’ini update ediyor! Terakkîdir! Devlet adına büyük, iktidar adına gurur verici bir gelişmedir; bunun da selfiesi çekilsin.
İçinden yol geçirilen okulların selfiesini de reca ediyorum lütfen; çok hoşuma gitti o manzara. Maarifimizde mühim bir çığırdır; kezâ, çözüm sürecinin mânidar bir ara istasyonu olarak halen Misak-ı Milli sınırları içindeki Lice’nin Yolaçtı köyüne dikilen Mahsum Korkmaz heykelinin de... Çözüm’ün üç boyutlu şeklidir; âgâh olduk!