Der sergüzeşt-i Marmaray!

Perşembe günü, gazeteye uğradım. “Rol icabı” yayın toplantılarına katıldım, üst düzey temaslarda bulundum, yayın servislerini teftiş ettim, Ali Akkuş’un masasına oturup gazetelerini karıştırdım; ardından mutfağı, yemekhaneyi kolaçan ettim. Bir ara mescide takıldım ve bu esnada Nedim Hazar kardeşimin baskılarına dayanamayarak tanıtım filmi için bir miktar artistlik ettim. Asayiş berkemal, okuyucular müsterih olabilirler!

Dönüşte otomobil ile akşam trafiğinde çile çekmek yerine Kazlıçeşme’de Marmaray istasyonuna gittim. Metro’nun Avrupa yakasındaki şimdilik son (veya ilk) durağı yani. Boş bir yer bulup oturdum. Yanıma birisi Tokat Reşadiyeli, ötekisi Yozgatlı iki uzaktan hemşerim oturdu. Tarihi ânı tesbit için sağımın solumun fotoğrafını çekmeye yelteniyordum ki Reşadiyeli dayanamadı, Yozgatlı’ya, “Görüyon mu, herkeş resim çekiyor” dedi, Öteki, “Hee” dedi, “Nasıl olsa herkes beleşçi” diye ilave etti. “Lâf olsun diye gelip biniyorlar!”

Üzerime alınmadım; bu esnada hakikaten yaşlı-genç herkes fotoğraf çekiyordu. Metro harekete geçmeden bir genç hanım geldi. Tokatlı’yla Yozgatlı’nın arasındaki boşluğu gözüne kestirdi, “Oturabilir miyim lütfen” diye asabi bir ses tonuyla kendine yer açtırdı. Metro saat tam 15.50’de kımıldadı. Deftere not ettim; derken karanlık bir tünele girdik, hızlanmamızla durmamız bir oldu. Yenikapı’ya gelmişiz. 15.54. “Bu ne şiddet bu celâl?” demeye kalmadı, yeniden hızlandık. Bir ara tünel yine aydınlanmaya başladı, bir yerde Sirkeci yazısı okudum ama durmadık. Saat 15.57’ydi. Bu arada kızcağızla uzaktan hemşerilerim Marmaray hakkında polemiğe başlamışlardı bile. Kız ciddi ve küskün bir tavırla, “Bunlar hepimizin parasıyla yapıldı” dedi ve acı bir yüz ifadesiyle ekledi: “Böyle eserleri siyasete âlet etmemek lazım!” Uzak hemşerilerim kızın politik asabiyetinden tırsmış olmalılar ki ses çıkarmadılar. O esnada tren yavaşladı, ortalık ışıdı. Üsküdar yazısı okudum. Saat 16.00 olmuştu.

Tek basamak tırmanmadan Üsküdar Meydanı’na çıktım. Yeniden saate baktım; bozulmuş olabilir miydi, Yoo gayet iyi çalışıyordu. Bir an kendimi Zati Sungur’un sihirbazlık numaralarındaki asistanlardan biri gibi hissettim. Bu belalı trafikte Kazlıçeşme’den Üsküdar Meydanı’na 10 dakikada gelmek hokus-pokus gibi bir şeydi. Zamanı kaydettiğim kağıdın altına bir çizgi çekip “İnanılmaz” diye yazıp sonuna da bir ünlem koydum. Beleş-meleş, inanılmazdı, çok hoşuma gitti. Emeği geçenlere şükran duydum. Asabi muhalif genç kızımız bu arada Üsküdar kalabalığında kaybolup gitti; eminim kendi kendini “Onunla siyaset yapılmaz, bununla siyaset yapılmaz, neyle siyaset yapılır be Şükran” diye didikleyip duruyordu!

Üsküdar Meydanı deyince biraz duralım. Bütün Üsküdar ahalisi 8 senedir bu meydanın kahrını çekti ama henüz lütfunu görmüş sayılmaz. Meydan düzenlemesi yetersiz. Trafikte bariz bir rahatlama yok. Sultantepeli bir hemşerim mektup yollamış diyor ki özetle: “Yüksek bir yerden bakınca kargacık burgacık irili ufaklı 15 civarında yapı görünüyor meydanda; bekliyordum ki metro açılınca düzenleme de bitmiş olur ve ortaya bir şaheser çıkar, hayal kırıklığına uğradım.”

Öz hemşerim haklı. Açılışa kadar sabretti Üsküdarlılar ama şimdi pırıl pırıl ve düzenli bir meydanı hak ediyorlar. Biz yapamıyorsak, konuyu Japonlara ihale edebiliriz mesela; belki adamlar insafa gelip, Sultantepe’ye ring seferi yapacak birkaç arabalık bir midibüs seferi bile başlatabilirler!

Beşir Ayvazoğlu önceki gün, “Direnin vapurcular” diye bitirmişti yazısını. Direnmeye lüzum yok bence. Marmaray, direnilecek bir şey değil, bir nimet. Hükümetin bu icraatına lâf yok ama o hırçın kızın tepkisini iyi okumak lazım; kızcağızı cadı süpürgesine bindirip Hezârfen Çelebi gibi gökte uçursan bile dönüp “Siyaset yapmayın, bu süpürgenin parasını halk veriyor” diyecektir.

Sağol Tayyip Bey; güzel eser, ceddine rahmet.


Kaynak (Arşiv)