"Demokratik" toplumun naylon tanrıları
Şu "aidat" meselesine geçen hafta işaret etmişiz zaten; devletin kapsadığı alanın dışında kanunlara uygun bir kurum kimliği inşâ edeceksiniz parasını gönüllülük esasına göre denkleştirmeniz lâzım; bir defaya mahsus ise adı bağıştır, programa bağlı olarak süreklilik gösterirse "aidat" olur.
Netice: biz aidat ödemeyi sevmeyiz çünkü aidat kurum kimliğine yapılan yatırım için "ferd"in katlandığı maddi fedakârlığı gösterir. Spor kulüplerini de örnek göstermiştik; sağlaması, FB camiasından geldi. Üyenin biri FB yönetimini eleştirmeye kalkışınca başkan kürsüye çıkıp, "senin aidatını FB"liler Vakfı toplu olarak bir listenin içinde ödemiş" demiş. Demeye getirdiği ise şu, "aidatını başkasının ödemesine rıza gösterenler, kendileri adına hesap soramazlar". Mantık fevkalâde doğru lakin eksiği var: Dernek, kulüp, vakıf, platform fark etmez; biz aidat yatırmayı sevmeyiz; aidatlar bir şekilde yatırılır veya affa uğrar ve son sözü daima aidat meselesinde karar verenler söyler. FB"nin başkanı da aidatını yatırmayan üyeye hitaben "Fenerbahçe"ye ihanet ediyorsun" demiş. İhanet siyasi ve izafi bir kavramdır ve ne idüğüne gücü elinde tutanlar karar verirler.
Kamu kurumlarının finansmanı aidatla değil vergiyle sağlanır ve vergi ödemek, vatandaşın devlette hissedar olduğunu gösteren siyasi bir eylemdir. Benim teorim şöyleydi; devleti toplumun dışında ve üstünde kutsal, dokunulmaz bir kurum olarak göstermek isteyenler vergi konusunda "ahali"nin üstüne fazlaca gitmezler; insanları vergi ödemeye zorlamak, onları "vatandaş" kılmaktır eninde sonunda. Vergi ödeyenler vergi verirmiş gibi, alanlar da tahsil edermiş gibi yaparlar ve düzen devam eder. Bizde hükümetlerin dolaylı vergilere yüklenmesinin başlıca sebebi budur; dolaysız vergi can acıtır çünkü şahsi bir tarafı vardır, kişiyle devleti karşı karşıya getirir. Vasıtalı vergiler, "elle gelen düğün bayram" atasözünün mealine uygun olarak kişileri değil topluluğu hedef alır ve bu tip vergilerin kabullenilmesi, diğerine nazaran daha kolaydır.
Böylece yöneticiler kendisinden hesap sorulan kişi görüntüsünden sıyrılıp, üstün niteliklerine iman edilen sembol insan mevkiine yükselebilirler. Ha devlet adamı, ha kulüp, dernek veya vakıf başkanı: Onur verir, pâye dağıtır, önem bahşeder ve hikmetlerinden sual edilmesini engellerler. Yapı kooperatifleri ki, demokratik iştirak kavramına en yakın kurumlar olmasına rağmen bizde iş kariyerinin mühimce bir kısmını profesyonel kooperatif başkanı olarak tamamlamış olanlar hiç de az değildir!
Eski bir CHP milletvekilinin, "aşiretler koalisyonu sözcüsü" gibi ne derece feodal, hangi kertede modern ve demokratik olduğu su götürür bir sıfatla CHP lideri Baykal"ı tehdit edercesine konuşmasını okuyunca bir sosyal müessese olarak "aşiret"in, mânâ itibariyle diğerlerinden pek de farkı olmadığını hissediyorsunuz. Aşiret reisi, yöneticilik vasfını, "aldığından çok veren" bir toplum önderi görüntüsü vererek meşrulaştırıyor; halbuki aşiret reisinin geliri, aşiret mensuplarının müşterek finansmanından ibarettir; aşiret reisi de, politikacı gibi, kulüp ve dernek başkanı gibi bir "fon kullanıcısı"dır eninde sonunda ama -hâşâ-, sair benzerleri gibi "Rezzâk" (rızk veren) rolü oynamaya bayılır ve işin garibi insanlar bu rolü benimserler. Lideri en çok destekleyenler ve meşruluğu için ideolojik fetva çıkarıp duranlar, müşterek fona şahsi üretim itibariyle en az katkıda bulunan "kuşkaldıran" takımıdır hep. Şeyh kendiliğinden uçmaz.
BİR BEYİN FIRTINASI TUTANAĞI: TÜRKİYE GÜNLÜĞÜ
Türkiye Günlüğü Dergisi"nin 77. sayısı, "İki cihan âresinde; Yarınki Türkiye" konulu bir kapak dosyasıyla yayınlandı. 15. yaşını idrak eden bu mühim dergi, zengin münderecâtı ile fikir üretimi sahasında ne kadar gerekli olduğunu bir kere daha ispat ediyor. Adeta bir beyin fırtınası tutanağı.
İrtibat için (PK. 60 Yenişehir-Ankara) ve 0312 426 66 16 No"lu telefona, bilgi için (<www.turkiyegunlugu.org>) web adreslerine müracaat edilebilir.