De get işine uzaylı kardaş

Uzaylı dostumdan yine e-mektup geldi. Diyor ki, "nelerle uğraştığınıza baktıkça buralarda gülmekten yerlere yatıyoruz; bu yüzden geminin komutanı izin saatlerinde Türkiye'den yayın yapan kanalları izlemeye yasak getirdi, çünkü mürettebatta disiplin filan kalmıyor. Geminin düzeni alt üst oluyor."

"Nedir yav, yedi düvele rezil olduğumuz yetmezmiş gibi şimdi de uzaylılara mı kepâze olmaktayız" diye kızdım kendi kendime; lâkin gerisi var, okuyalım: "Tahmin edeceğin gibi dostum, bizde size göre son derece ileri gözetleme ve dinleme teknikleri var. Meselâ geçen akşamüstü Ankara'dan heyecanlı sinyaller gelince alıcıları köşke çevirdik. Neler konuşulduğunu bilseniz, o kadar gerilmezdiniz."

Ne demek, neyi imâ etmek istiyor acaba uzaylı dostum; ben şahsen gerilenlerden filan değilim; o yemekte ne konuşulduğundan ziyade menüde nelerin olduğu bence daha önemli bir husustur ya neyse...

Devam ediyor, "Sizin en büyük kusurunuz, Türkiye'yi dünyanın merkezi zannetmek. Bütün ilgileriniz ya Türkiye'den doğuyor veya Türkiye'ye yöneliyor; halbuki sizden daha önemli şeyler var. Bir düşünün, devlet başkanının kim olacağı veya olmayacağı, böyle geniş bir bakış açısından ne anlam ifade edebilir ki? Siz Türkler artık uluslararası sistemde tayin edici bir aktör değilsiniz. Belki de o yüzden bütün dikkatlerinizi, ete doğru kıvrılmış sert bir tırnak parçası gibi iç meselelere batırıyor ve kendinizi avutuyorsunuz!"

"Bakındı hele şu uzaylının tahlillerine" dememe fırsat bile kalmadan, sanki zihnimizi okurmuş gibi sözü oraya bağlıyor: "Vaktiyle kırılan gururunuzun adını 'biz bize benzeriz' filan gibi bir şey koymanız bu yüzden. Ülke ve toplum sevgisinin tadını kaçırarak kendinize zarar verecek raddelere getirmeniz de aynı sebepten kaynaklanıyor; bu yüzdendir ki devlet başkanlığı seçimini lüzumundan fazla abartıyor ve ölüm-kalım meselesi yapıyorsunuz. Biraz etrafınıza bakın, Avrupa Birliği ülkelerinin hangisinde iktidar veya devlet başkanlığı değişimi sizinki kadar mesele yapılıyor?"

İçimden tam da uzaylıları yerden kaptığı taşı üzerlerine atarak dehlemeye kalkışan Batı Anadolulu köylü kardeşlerimize hak veriyordum ki posta kutuma yeni bir mektup düştü. Aynı adresten geliyordu, "Çok hoşsunuz; bu eleştirileri soyut bir taşla kovalama tepkiniz, mürettebat arasında yeni bir kahkaha tufanı ile karşılandı aziz dostum. Arkadaşımıza Ege civarlarında taş atan köylü de üç aşağı beş yukarı şöyle bir cümle söylemişti, anlamını siz daha iyi bilirsiniz: 'De get lan işine!' Üzülerek belirteyim ki en akıllınızdan en sâdedil olanınıza kadar hepinizde aynı davranışları gözlemlemek bizi şaşırtıyor. Sizleri analiz ederken mürettebattan bazı arkadaşlar hayretlere düşerek, 'bunlar, üç-dört asır önce Balkanlar ve Doğu Avrupa'yı kontrol eden gücün devamı olamaz' diyorlar. Bu konuyu araştıracağız, çünkü çok dikkat çekici. Zaten hayli zamandır bütün alıcıları Türkiye'ye yöneltmemizin başlıca sebebini bu kırılma teşkil ediyor. 'Merkezde yer alacağız, yeniden tayin edici aktör olacağız' dedikçe kenara ve periferiye savrulmanız, üst yönetimce de çok ilginç bulundu."

Mektubun devamı sizi pek ilgilendirmiyor ama yine de haberdar etmek isterim. Şimdi bu uzaylı beyler, Türkiye ile ilgili bütün bilgi ve haber akışını toplayıp analiz makinesine vererek veri değerlendirmesi yapmayı düşünmüşler fakat makineleri mütemadiyen, "anlamsız sonuç; yeniden deneyin" şeklinde arıza işareti veriyormuş. Demeye getiriyor ki "şöyle elinden iş gelen, ağzı sıkı bir sistem analisti var mı oralarda?"

Aklıma birkaç kişi gelmedi değil fakat problem şurada; o'saat kocaman uzay gemisi "küüt" diye üzerimize düşerse al başına belâyı!


Kaynak (Arşiv)