'Day dur' dayın gelsin...

Bursa Emniyet Müdürü'nün açıklamasına ne diyeceksiniz hocam; hani Bursa Kültürpark'ta akşam saatlerinde her ağaç altının yatak odasına döndüğünü görünce "Kanıma dokunuyor" demiş ya?

-Benim ne düşündüğüm belli Çekirge; az-çok tahmin edersin zaten. Herhalde Emniyet müdürünü kınayacağımı beklemezsin; bilakis kameralar önünde sorumluluk sahibi bir aile babası olarak samimiyetle yakınması hoşuma gitti.

-Eleştirenler var ama...

-Evet, "Sana ne, âlemin nâmus bekçisi misin; ne karışıyorsun be adam!" diye mıymıylananlar hep çıkar. Emniyet müdürü de onu söylüyor zaten. Müdahale yetkisi olmadığını biliyor. Kanunen yasak değil ama ayıp. O da ayıbı vurguluyor. Ayıp, yasağın üstündedir Çekirge, günah, yasağın üstünde bir yerdedir. Allah korkusu, yani Mehâfetullah ise, her şeyin üstünde. Bu durum bana çok eski bir fıkrayı hatırlattı nedense şimdi...

-Nedir, anlatsanız?

-Eskiden valinin birine, kalantor kılıklı bir adam dilekçe veriyor. Vali dilekçeye bakıyor ki adam bir kötü şöhretli işyeri açmak için ruhsat istemekte. Adamı savuşturduktan sonra dilekçenin altına şöyle bir şerh düşerek sümenin en altına sürüveriyor dilekçeyi; o şerh şöyle, "Benden sonra gelecek zagonu geniş vali halefime havale!"

-Zagonu geniş derken?

-Öyle her şey açık açık yazılmaz Çekirge, bazı şeyleri imâ ile geçersin, okuyucu ne demek istediğini bilir. Emniyet müdürümüz bana o valiyi hatırlattı. Yetkisi yok ama sorumluluk hissediyor, bir kısım basının diline düşeceğini bile bile tepkisini dile getiriyor. Allah razı olsun. İkaz ediyor, kanun bir şey yapamıyor ey aile büyükleri çoluk-çocuğunuza sahip çıkın demeye getiriyor.

-Ee, muhafazakâr sanat konusuna de pek girmediniz gibi sanki...

-Diyeceğimi söyledim Aksiyon Dergisi'nde; bizim kuşağın, bir sonrakinin üstesinden geleceği iş değil bu. Üzerinde düşünmek, tartışmak, yazmak iyidir ama hemen netice beklememek lâzım. Muhafazakârlar daha lisanlarını bile muhafaza edemediler dersem gerisini anla... Sentez dediğin elde mevcut sahici bir şeylerden hareketle yapılır. Bizim ne senteze, ne ibdâ'ya mecâlimiz var; mevcut hâli analiz edebilirsek ne devlet, ne nîmet!

-Bu arada tiyatro camiası ayakta; hemen hepsi Belediyeyi protesto ediyor!

-Himmetleri eksik olmasın; durup dururken kriz çıkardılar ve en doğru yolun aslında ne olması gerektiğini hatırlattılar...

-Nedir en doğru yol?

-Belediyelerin tiyatro, orkestra, opera cinsinden sanat faaliyetlerine duyması lazım gelen nâmütenâhi hürmet bakımından bu gibi faaliyetlerden tamamen elini eteğini çekmesi; kezâ devletin de... Hem kendi bütçesiyle tiyatro işletecek, hem repertuarına karışacak. İkincisi ne kadar yanlışsa ilki de öyle. Hiç karışmayacak! Gerçek tiyatro tutkunları, tiyatrolarını ayakta tutarlar bir şekilde. Devlet ve belediyeler yıllarca tiyatroyu, Batılı gösteri sanatlarını destekledi. Artık kendi başlarına "day duracak" erişkinliğe geldiler. Bıraksın belediye bu işleri. Alacağı vergiden indirim yapsın, hatta hiç vergi almasın ama tiyatro işletmekten vazgeçsin. Halkımız, sanatseverlerimiz ortada bırakmaz tiyatrosunu. Her gece kapalı gişe oynatır, kapıları kırar vallahi. Beğenen seyreder, buruşan da benim gibi evinde oturur.

-Olur mu hocam, "Tiyatro bir mekteb-i edeb" değil midir; kıyâmete kadar desteklense az gelmez mi?

-Vallahi, o sözü kim söylediyse kusura bakmasın; benim için bu söz bir mânâ taşımıyor. Bizim büyük, iri, hoş ama muhtevası boş vecizelerimiz vardır; bu da onlardan biri işte...

-Tiyatroları özel sektöre devrettikten sonra o belediyeyi ben de yönetirim be hocam!

-Bak şu edepsize; sana bir edeb dersi vermek lâzım anlaşılan; sana her hafta en az iki oyun seyretmek cezası veriyorum. Biliyorum gençsin ama bunu sen istedin, üzgünüm çocuğum!


Kaynak (Arşiv)