Darbeye darbe diyebilmek

28 Şubat'la 27 Mayıs'ı benzer kılan en mühim unsur, her ikisinde de cihet"i askeri tarafından siyasi iktidarın alaşağı edilmesi dışında birer "darbe" olmalarıydı.

Darbe, devrim, ihtilâl, inkılâp; bugünün gençliği, bu kavramların meşruiyetle nispetini bilemezler. Serbest seçimler neticesinde iktidara hak kazanmış bir siyasi heyeti silah gücüyle alaşağı etmenin doğru adı "darbe"dir. Darbeye darbe diyemediğiniz zaman dilin kantarı yoktur artık. 10 Temmuz 1324'te (1908) ilân edilen II. Meşrutiyet'e İttihatçı takımı inkılâp demişti, hatta "inkılâb"ı azîm". 27 Mayıs'ın ilk yıllarını ilkokul sıralarında yaşayan bizim nesil, aynı Meşrutiyet kuşağı gibi darbeye "inkılâp" diyerek büyüdü. Her yılın 27 Mayıs tarihi yaklaşırken öğretmenimiz tahtaya "Ders: Tarih, Konu: 27 Mayıs İnkılâbı" yazar ve başlardı anlatmaya: "Meşruiyetini kaybetmiş iktidara karşı Türk Silahlı Kuvvetleri'nin anayasal nizamı korumak ve kollamak vazifesini yerine getirmek maksadıyla..."

Hep dikkatlerden kaçmış bir ayrıntıdır: Adnan Menderes ve arkadaşları, 42 sene önce bu günlerde Yassıada Mahkemesi'nde anayasa nizamını tağyir, tebdil ve ilga suçunu işledikleri gerekçesiyle idam edildiler. İdam kararlarının altında bir mahkeme kararı vardı ama bu mahkeme kararının bırakınız "hukuki"liğini, kanuni olduğunu ispat etmek bile mümkün değildir. Aslında anayasayı çiğnemek suçunu işleyenler, meşru hükümeti zor kullanarak devirip, kendilerini yasama gücü ilân ederek ilk günden itibaren kanun çıkarmaya başlayan komite mensuplarıydı. Dahası var: Menderes ve arkadaşlarını anayasayı çiğnemek ithamıyla idam edenler, aynı anayasayı bir yıl sonra ıskartaya çıkarmışlar ve kendilerini de "ölene kadar senatör" ilan etmekten çekinmemişlerdi. Bu iki hazin çelişki, hâlâ devrin darbecilerinin yakalarında kanayıp durur.

Darbecilerin beğenmediği anayasa, muhtelif değişikliklere uğramış olsa da aslı itibariyle 1924'te kabul edilmiş bir metindi. Bu anayasa metni, asla eskimediği ileri sürülen Atatürkçü retorik içinde yer almaz, halbuki neredeyse bütün maddeleri Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın kaleminden ve tashihinden geçmiş olmakla Atatürk'e atfedilebilecek en sahih siyasi metin olmak özelliğini taşır. Durumu yeniden özetleyelim: Darbeciler 27 Mayıs'ta, 1924 tarihli Atatürk'ün anayasası ile amel eden ve bu anayasa hükümlerine göre seçilmiş meşru hükümeti, bu anayasayı çiğnedikleri ithamıyla idam ettirdikten sonra işbu anayasayı (zahir, "demode" buldukları için olsa gerek) ortadan kaldırıp yeni bir anayasa yaptırmışlardı.

Bu teşhis, benim sübjektif, keyfî ve taraflı yorumum değildir; aynen öyledir.

27 Mayıs meselesi, bizim ahalinin mâşeri vicdânında, Menderes'in nâhak yere asılması haliyle dağlanmıştır ("dağ"ı derûn" da diyebilirdik) ama hadisenin asıl vahâmeti, Ahmet Selim Bey'in çok defalar isâbetle kaydettiği üzre devletin temel mantığını, istikametini ve dengelerini yerle bir etmek noktasında tecelli etti. Bugün yaşadığımız her nâkısede, her olumsuzlukta 27 Mayıs darbesinin uzak"yakın hissesi var. O yüzden darbeye darbe demek önemli. Bu teşhis vaktiyle lâyıkınca konulamadığı için, hemen hepsi meşruiyetini 27 Mayıs'ı referans kabul ederek ispat eden bir dizi irili ufaklı darbe birbirini takip etti. Cumhuriyet'in askerî vesâyet rejimi karakterine bürünmesinin kökü 27 Mayıs'tadır. Politikacılara, asker"sivil bürokrata nispetle "beceriksiz, soyguncu, dejenere" gibi sevimsiz sıfatlar iliştirilmesinin milâdı da 27 Mayıs'tır.

27 Mayıs gömleğin ilk düğmesi; onu doğru iliklemeyince diğer darbeler sanki Türk siyasi hayatının mûtadı imiş gibi bir intibâ doğuyor. Muradım ne devr"i sâbık lâkırdılarına hararet vermek, ne de siyâsi hayatımızın en büyük mazlûmu Adnan Menderes'in şehâdet yıldönümünde kan dâvâsı dosyaları açmak: Görme engellilerden özür dileyerek ifâde etmeliyim ki, "köre körsün" diyebilmek de bir merhaledir; tıpkı, darbeye darbe, darbeciye darbeci diyebilmek gibi.


Kaynak (Arşiv)