Darbeci hukuk haklıymış meğer!
Gayet iyi hatırlıyorum; yeni bir anayasa için hazırlık yapıldığı günlerde, kamuoyunda iyi tanınan birkaç hukukçu özetle şöyle yazmışlardı: “TBMM yeni bir anayasa yapamaz.
Meclis anayasa yapmaya değil, ancak mevcut anayasayı kısmen değiştirmeye yetkilidir. Anayasaları ancak ‘Aslî kurucu iktidar’ yapar; 27 Mayıs darbecileri bu türden bir iktidar tesis etmişti meselâ; kezâ 12 Eylül darbecileri de ‘aslî’ iktidardılar. Anayasa nizamının canına okuyup yeni anayasa yaptılar ve bu anayasa meşrû oldu; çünkü aslî kurucu iktidar hukuk dışı sınırsız yetkilerle kendini donattığı için, meşrûluğu kendinden menkuldür!”
Elifi elifine bu kelimelerle değil, ancak mânâ bu idi.
Yine iyi hatırlıyorum; “Ne münasebet” demiştik, “Mevcut Meclis değil sadece anayasa, insan haklarına aykırı düşmemek kaydıyla istediği yasama faaliyetinde bulunur. Bunun sınırlandırılacağına dair bir hüküm yoktur.”
Yanıldım ve yanıldık çünkü bu meclisin yeni bir anayasa yapabileceğine güveniyorduk. 2011’de başta iktidar olmak üzere bütün partiler yeni anayasa konusunda seçmenlerine söz vermişlerdi ve hayli istekli görünüyorlardı.
2012 yılının Ramazan ayında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun davetlisi olarak gittiğimiz iftarda bu mesele gündeme gelince sayın genel başkan bir soru üzerine, “Arkadaşlar, yazmamanız kaydıyla söylüyorum fakat bu meclisin anayasa yapacağına inanmıyorum. Çıkmaz bu anayasa.” demişti. Bir hayli gazetecinin şahit olduğu bu sözleri, “Yazılmamak kaydıyla” ikazını ciddiye alarak kullanmadık ama o günden belliydi ki halkın serbest oylarıyla bir araya getirdiği TBMM heyeti, kendi inisiyatifi ile bir anayasa yapmaya hiç de istekli değildi.
Darbeciler, darbeden sonra kurucu meclis namıyla seçip bir araya getirdikleri güya tarafsız üyelere talimat vererek anayasa yaptırdıklarında, allâme hukukçularımız, “Siz kim oluyorsunuz da mevcut anayasal nizamı kökünden yıkıp yenisini kurmaya kendinizde yetki ve ehliyet görüyorsunuz?” diyemiyorlardı ama meşru bir meclis anayasa yapmaya kalkışınca kitabın orta yerinden ahkâm keserek pek cesur davranabiliyorlardı. Ne yazık ki onlara da hak vermek zorundayız.
1961 ve 1982 Anayasaları, hiçbir komisyon veya kurucu heyet üyesinden sızıltı çıkmadan öngörülen sürede (tabii darbecilerin editörlüğünde) “paşa paşa” hazırlandı ve kabul edildi, çünkü hemen arkalarında darbeci süngüsünün sivri ucunu hissedebiliyorlardı. 2011 genel seçimleriyle kurulan meclisin üyeleri, iki yıl boyunca, kamuoyuyla alay edercesine komisyon çalışmalarını başarısızlıkla noktaladılar çünkü komisyon kapısında süngülü tehdit bulunmuyordu.
Şöyle bir manzarayla karşı karşıyayız: Komisyona 3’er üye veren partiler, kendi bakış açılarına göre haklı gerekçeler öne sürüyorlar. Muhalefet iktidar partisini komisyondan kaçmak veya başkanlık sistemi dayatmakla suçlarken iktidar muhalefet temsilcilerine eşit sayıda üyelik verdikleri halde iyiniyetli olmamak ve çalışmaları engellemekle itham ediyorlar.
Herkes haklı; galiba haksız olan, -bu meclisin anayasa yapacağına inandığımız için- bizleriz!
Kimin, ne kadar haklı olduğunun artık hiçbir önemi yok. Anayasa komisyonu dağıldı ve yeni bir anayasa yapabilmek fikri kesin mağlubiyete uğradı; bundan sonra ancak, darbecilerin hukukunu gayet iyi etüd eden hukuk allâmelerinin tesbit ettiği üzere kısmî anayasa tadilatları yapılabilir; o dahi kim bilir hangi genel seçimden sonra!
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, bu konuyu değerlendirirken hepimizin hislerini dile getirircesine, “Ben doğrusu kendimizi evlenme vaadiyle kandırılmış insanlara benzetiyorum” dedi. Parti sözcüleri bu cümleye öfkelendiler, “Kolay mı yeni anayasa yapmak; bu iş parti kapatma gerekçesi vermeye benzemez” şeklinde kinâyeli cevaplar yetiştirdiler ama Haşim Kılıç yerden göğe haklıydı.
Bu raddede iktidarı ve muhalefetiyle komisyona üye veren bütün partileri suçlu buluyorum. Mensubu bulundukları meclisin anayasa yapabileceğine duyulan inancı ve toplumun beklentilerini boşa çıkardılar.
Böylece öğrenmiş olduk; halkın meşru oyuyla seçilen meclisler değil, ancak darbeci cuntaların atadığı komisyonlar yeni bir anayasa yapabilirmiş!
Ayıp, tek kelimeyle ayıp!