'Dar kapı'yı seçin çocuklar...
-Sevgili çocuklar, yeni ders yılı hepimize hayırlı olsun; ilk dersimizin belirli bir konusu yok; size bazı sorular soracağım, işte böyle sağdan-soldan sohbet edeceğiz. Şimdi ilk soru: Diyelim ki kendi aranızda para toplayıp eşofman, forma, ayakkabı aldınız, bir futbol takımı kurdunuz.
Takımınızın söz gelişi İngilizlerin meşhur Manchester United takımını bir maçta yenme ihtimali yüzde kaçtır?.. Cevap vermiyorsunuz, çünkü hemen hemen imkânsız gibi bir şey. Peki, ManU'ya yenilmeniz sürpriz olur mu; olmaz. Çünkü bir maçı kaybetmek için yorulmanız, koşmanız, emek ve zekâ harcamanız gerekmez. O halde şu sonuca varabiliriz; bir şeyde başarılı olmak için pek çok üretkenliği bir araya getirmek lâzım; başarısızlık için çalışmanız gerekmez. ManU'ya yenilmek için sahaya en az yedi kişi çıkmanız kâfi... Buyur Denizciğim, bir sorunuz var galiba?
-Öğretmenim, futbol onbir kişiye oynanır; halbuki siz yedi kişiden söz ediyorsunuz; yanlış! Görüyorum ki derse iyi hazırlanmamışsınız...
-Otur Deniz; yanlış değil, çocuğum. Futbol müsabaka yönetmeliğine göre sahaya onbirden fazla, yediden daha az oyuncuyla çıkamazsınız. Böylece bir şey daha öğrenmiş oluyoruz değil mi arkadaşlar; bilgi sahibi olunmadan, kanaat belirtmeye kalkışmak bizi yanıltabilir. Neyse, yine dersimize dönelim biz. Diyelim ki bir gökdeleni temelden başlayarak tamamlamak için kaç kişinin kafa ve beden emeği gerekir sizce?
-Binasına göre değişmez mi hocam?
-Aferin evlâdım; doğru, ama aynı binayı yıkmak için çok daha az sayıda kafa ve beden gücü yeterli olacaktır. Öyleyse ne diyoruz: Yapmak, yıkmaktan daha zordur; başarmak, başarısızlığa göre daha yorucudur. Şöyle bir etrafınıza bakınız; insan elinin izini taşıyan faydalı, iyi, doğru, güzel hemen her şeyin ardında çok ciddi bir emek birikimi, düzenleme kabiliyeti, ağır ağır acele edilerek kullanılan sabır cinsinden zaman, ortaya bir eser koymanın manevi hazzı ve elbette bu işe tahsis edilmiş maddi kaynağın izini göreceksiniz.
-Bunları hepimiz biliyoruz zaten öğretmenim; niçin anlatıyorsunuz ki?
-Şunun için anlatıyorum. Bazen insanlar farkında olmadan enerjilerini yapıcı değil yıkıcı, geliştirici değil çürütücü yönde kullanabilirler. Size insan toplulukları örneğini vermek isterim. Birbirinden farklı yaratılış, dinî ve kültürel kimlik taşıyan insanları bir arada, birlikte, yan yana ve huzur içinde yaşamak için ne kadar emek ve enerji, sabır harcanmış olması gerektiğini düşünün bir... Oysaki düşmanlık ve ayrılık için bu kadar çaba harcamaya gerek yoktur, anladınız değil mi? Burada az enerjinin çok enerjiyi etkisiz bırakmasına çok dikkat ediniz; haksız, hatta adaletsiz bir denklemdir bu. Bir şey yapmadan, gerçekte bir şey yapıyormuş hissiyle mağrur olmak kişiyi yanıltır, kişiye kendi eylemlerini hoş gösterir ve ayağını kaydırıp aldatır.
-Bu gibi durumlarda yanılmamak için ne tavsiye edersiniz öğretmenim bizlere?
-Güzel soru; çocuklar bir gemiyi yapmak, onu batırmaktan daha zordur. Barışık olmak, kavga etmek, küsülü durmaktan daha zahmetli ama değerlidir. Riskleri, tehlikeleri göğüslemek, sâkin sularda gezinmekten daha bereketli sonuçlar doğurur. Öyleyse zor olanı, "Dar kapı"yı seçmelisiniz; yıkıcılardan değil yapıcılardan olmayı seçmelisiniz, nifak ve şer üretenlerden değil, hayır ve güzellik üretenlerden olmayı seçmelisiniz...
-Ama öğretmenim, siz derste düpedüz siyasi konulara giriyor; bizi yumuşak bir dille politik çatışmalarda taraf olmaya zorluyorsunuz. Sizi kınıyor ve dersi terkediyorum.
-Heyhât! Gidebileceğin bir yer yok, çünkü rüya görüyorsun; ama çok istiyorsan uyanabilirsin evlâdım.