Daha iyisini istemelisiniz, çünkü bunu hak ediyorsunuz
Aslına bakılacak olursa "gazete" fikri, modernliğin zalim icatlarından birisidir zira gazete, yayıncıdan okuyucuya yönelen tek taraflı bir haberleşme biçimidir.
Türkiye'de ilk gazetenin "resmi" nitelik taşıması tesadüf değil. Tanzimat'ın devlet adamları gazeteyi, "bizde de olsun" niyeti yanı sıra merkezi ve üniter devletin "teba"ya sesini duyurması maksadıyla çok önemli bulmuşlardı. Bizde "gazete okuyucusu", tarihi süreç itibariyle devlet tasarrufunun ürünüdür ve belki de bu yüzden günümüzde kamuoyu veya "milli irade" dediğimiz kavram, resmi diskurda ne kadar yüceltilmiş olursa olsun, esasta tabii gelişimini henüz tamamlayamamış bir kitledir. Türkiye'de yazılı ve görüntülü basının çok eleştirilmesinin ve az tiraj yapmasının temelinde, kamuoyunun basına karşı dengeleyici bir sıklet teşkil edemeyişi var.
Zaman Gazetesi'nin yepyeni, rahat ve aydınlık bir çehreyle okuyucusuna gülümsediği ilk nüshaları gözden geçirirken bu gazetenin okuyucusuyla kurduğu ilişkinin, nitelik itibariyle yukardaki çerçeveye ne kadar oturduğunu düşündüm: Zaman, yapısı gereği okuyucu beklentilerine ve tenkidlerine karşı en duyarlı gazetelerden biri olsa gerektir. Okuyucu kitlesinin büyük ağırlığını oluşturan abonelik sistemi, okuyucuyu farazi bir müşteri olmaktan çıkarıp, her gün yüz yüze gelinen, gözle görülür ve tepkileri anında hissedilir bir varlık haline getiriyor ve bölge temsilcilikleri aracılığı ile okuyucunun tansiyonu, neredeyse günü gününe ölçülebiliyor. Eğer ticari hayattaki "müşteri velinimettir" vecizesini basın hayatına aksettirmek gerekirse, Zaman okuyucusunun gazeteyi hazırlayanlar nazarında velinimet olmaktan daha üst seviyede bir "patronaj" mevkiinde bulunduğunu görüyoruz.
Zaman Gazetesi'nin yeni yüzünü ben çok beğendim ve bu değişimi ilk duyduğumdan beri destekledim. "Çok beğenmek", en mükemmeli budur anlamı taşımıyor; "3 Kasım'dan sonra muhteva ve görüntü itibariyle bu seviyeden geriye dönüş mümkün olmayacaktır" inancıdır ki her geçen gün gazetenin daha iyiye gideceği yolundaki ümidimizi yaygınlaştırıyor. Nitekim 2 Kasım günü gazetenin mutfağında yaşanan heyecanı, her gazete okuyucusunun görmesini isterdim; hiç kimsede "bundan daha iyisi olmaz" gururu yoktu, tam aksine herkes 3 Kasım nüshasının yapılabilecek olanın en kötüsü olduğunun farkındaydı.
Başta da ifadeye çalıştığım gibi, Türk gazetecileri bugün bile Tanzimat devrinde şekillenen ve "okuyucuyu hissetmeden" gazete yapan anlayışın tortularını zihinlerinde taşıyorlar; okuyucu"gazete" okuyucu münasebetinde doğru olan, taraflardan birinin ezici tahakkümü değil, tek kelimeyle adil bir kanaat alışverişidir. Şimdiden sonra Zaman gazetesini her haliyle daha iyiye ve güzele doğru geliştirmek için gayret okuyucuya düşüyor. Zaman aboneleri esasen gazeteleri için bütçelerini zorlamak pahasına fedakarlık yapıyorlar; bu noktadan sonra beklenen okuyucunun "adil ilişki" çerçevesinde gazete hakkında doğrudan ve sık aralıklarla fikrini beyan etmesidir.
Bu hali bile güzel; eli yüzü aydınlık, muhtevası sıcak ve gazeteciliğin evrensel prensiplerine sadık bir gazetede yazıyor olmak çok güzel bir duygu. Sadece emeği geçenlere değil, daha güzel bir gazetenin heyecanını hisseden herkese teşekkür borçluyuz.
Daha iyisini istemelisiniz; çünkü yapabileceğimizi artık biliyoruz!