Daha çok Amerikalı, daha az Türk
Türk topraklarında Amerikan askerlerinin mevzilenmesine izin veren Meclis tezkeresi, sadece diplomaside değil, Türk siyasi hayatında da esaslı bir paradigma değişikliğini tetikleyecek gibi görünüyor;
NATO çerçevesinde varlığına izin verilen askeri üsler, 50'li yıllardan bu yana geleneksel diplomasi anlayışımızda önemli kırılmalar meydana getirmişti; bundan sonraki on yıllar boyunca Türkiye, 'daha çok Amerikalı, daha az Türk' bir siyasi programın tesirinde kalabilir. Sürüp gitmekte olan müzakere süreci insanda, 'bu harekât, Irak'tan ziyade Türkiye için mi hazırlanıyor?' şüphesi uyandırıyor. Türkiye'nin soğuk kaldığı, kuzey cephesinin açılmadığı bir Irak harekâtının 'B Planı' olabilir mi? Bu haklı soru, ABD'nin, Türkiye olmaksızın bir askerî harekâta girişemeyeceği anlamından ziyade, Ortadoğu'da kalıcı olmayı tasarlayan ABD'nin Türkiye'yi ihmâl etmek lüksünün olmadığını hatırlatmalıdır. Ne yazık ki, 'onurlu müzakere süreçleri'nde Türkiye açısından işi bir miktar geciktirip daha yumuşak bir 'mevzilenme anlaşması' imzalamanın ötesinde ciddi ve elle tutulur bir dış politika stratejimiz mevcut bulunmuyor; bu vahim eksikliğin vebâlini, şimdiki de dahil son birkaç hükümete yüklemek insafsızlık olur. Bu netice, devletimizin iç politikadan en az etkilenen ve doğrudan 'devlet politikası' olarak belirlenen geleneksel hariciye siyasetinin tabii varış yeriydi ve iş olacağına varmıştır. 58'inci hükümetin bu meselede eli son derece zayıftır ve titizlikle diğer oyunculardan gizlenmeye çalışılan kâğıtlar, ne yazık ki herkes tarafından bilinmektedir. Beklenen tezkere bu hafta içinde Meclis'ten çıkacak ve bu tarihten itibaren Türk"Amerikan ilişkilerinde yeni ve maalesef eskisine nazaran daha az inisiyatif kullanabileceğimiz bir dönem başlayacaktır. Hayır, İslâm dünyası ile her alanda işbirliği yapmayı öngören, hatta işi 'İslâm Dinarı'na kadar götürmeyi düşünen uçuk hülyalardan, İran gibi 'Amerikan emperyalizmine karşı tek başına direnen' romantik direnişlerden söz etmiyorum: 'İslâm âlemi' diye politik bir güç santralının mevcut olmadığını fark etmek için bir kereliğine olsun hacca gitmek kâfi. 'Türk Dünyası' derseniz bir başka hicrandan bahsetmek gerekecektir. Türkiye'nin dış politikasında dünden bugüne kaale alınması gereken bir İslâm"Türk ittifakı hiç olmadı ve bundan sonra da olacağa benzemez. Acı ama galiba hakikat. Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk'ü anlamamanın faturasını bugün en düşkün fotoğraflarla dünyaya ilân ediyor. Mustafa Kemal Paşa'nın iç politikayı tanzim tarzı, çok tartışma götürür ve çok su kaldırır bir tercihti ama dış politikası, kendi dönemi için kusursuz, kendisinden sonraki yıllar için çok iyi bir model teşkil ediyordu; bu siyasi mirası tam bir mirasyedi gibi kötü tasarruf ederek bugünlere gelmemizin hesabı yapılmalıdır. Kim yapacak? Türkiye, Atatürkçülüğü iç meselelerde tüketti, yedi bitirdi. Atatürkçülük yemekli toplantılarda içki içmek, balolarda smokinle tango yapmak ve bürokratlardan gayrı kimsenin iltifat etmediği senfonik konserlerde isbât"ı vücud etmekle bir hale getirildi. Ne yazık ki Türkler, 20. yüzyılın en mühim simâlarından birisini teşkil eden Mustafa Kemal Paşa'yı anlamak ve değerlendirmekte, Mustafa Kemal'in en ziyade nefret ettiği alaturka kolaycılıkların ucuz tezgâhlarına itibar ederek beceriksizlik ve kabiliyetsizlik gösterdiler. Eğer lâyıkıyla anlaşılmış ve değerlendirilmiş olsaydı, dış politikada Atatürk çizgisi Türkiye'yi, Ortadoğu'nun, Balkanların ve hatta Asya'nın en mühim aktörü haline getirirdi. Avrupa Birliği, böyle bir Türkiye'yi değil kapılarında yalvartmak, kendi bünyesine katmak için kırk dereden su getirirdi; eğer öyle olsaydı, bugün Fransa ve Almanya'nın sergilemeye çalıştığı burukluğun kendisine nasıl partner arayacağını tahayyül edebilir misiniz? Atatürkçülüklerinden zerre miskâl şüphe duyulmayacak devlet erkânının bugün râm olmak zorunda kaldığı 'reelpolitik' gelişmeleri şöyle bir gözden geçiriniz: Biraz kurmaca olduğu izlenimi veriyorsa da Hürriyet'in dünkü nüshasında yaptığı habere göre İskenderun Limanı üstünde uçarak gazete adına fotoğraf çeken bir pırpır uçağı Amerikan jetlerinin engellediği ileri sürülüyor. Başlıktan maada haber metninde bu 'taciz'den pek bahsedilmiyorsa da bu gibi 'tâciz' ve engellemelerin yarın hangi boyutlara varabileceğini tahmin edebiliriz. İskenderun Limanı neresi ki? Ve bir başka haberi yukarıdakine eklemleyiniz, 'âti'deki manzara az çok netleşecektir: Amerika'nın her nevi istihbarat hizmetleri için kurduğu NSA'nın Ankara'da görevlendirdiği bir Türk (?), 22 bin dolarlık bilmem ne tazminatı ödenmediği için ortalığı karıştırınca haber haline gelivermiş. Biraz tarih bilgisi olanlar bu haberi, 1923 yılının son günlerinde patlak veren Hind Hilafet Komitesi üyesi Ağa Han ve Emir Ali isimli kişilerin devrin başvekiline yazdığı mektupla ilgili skandalla mukayese ediversinler lütfen; boyutları daha iyi anlaşılacaktır.
... Sahi, Amerikan bayrağında kaç yıldız vardı en son?